Bosna Hersek'in 1463'te Osmanlı Devleti tarafından fethi sırasında buradaki Katolik Fransiskan papazlarına verilen Ahitname ile güvence altına alınan özgürlükler sayesinde yaşamlarını rahat biçimde sürdüren rahibelerin hemşirelik yapma geleneği de günümüze kadar devam etti.
"Tanrı'ya itaat, bakirelik ve sadakat yemini" eden Bosna-Hersekli rahibe Mariya Beşker, Saraybosna Üniversitesi'ne bağlı hastanede 1986 yılından bu yana rahibeliğin yanı sıra hemşirelik de yapıyor.
Çalıştığı klinikte konuşan rahibe Mariya Beşker, rahibe olmayı seçtikleri zaman kendilerine üç meslek önerildiğini anlattı. Beşker, "Bize din öğretmeni, hemşire ya da doktor olmamız önerilmişti. O zaman benim hoşuma en çok hemşirelik gitmişti. O an, hemşire olup ihtiyaç sahiplerine ve hastalara yardım edebilirsem memnun olacağım hissine kapılmıştım. Oldum da" diye konuştu. Beşker, hem Osmanlı dönemi, hem de sonraki Avusturya-Macaristan döneminde rahibelerin aynı zamanda halka sağlık alanında yardım edilmesine müsade edildiğini hatırlatarak, "rahibelik ve hemşireliğin aynı zamanda yapılma geleneğinin yüz yıllardır yaşadığını söyleyebilirim. Bosna'nın fethedildiği 1463'te Fransiskan papazlarına verilen Ahitname ile büyük tolerans gösteren Osmanlı zamanında da bu geleneğin yaşatılmasında hiçbir engelle karşılaşmadık" diye konuştu.
Şimdi 57 yaşında olan Beşker, 14 yaşında Katolik manastırına geldiğini daha sonra ise, Hırvatistan'ın başkenti Zagreb'te sağlık lisesinde eğitim gördüğünü söyledi. Manastırdaki sadakat yeminin üzerinden beş yıl geçtikten sonra kendilerine rahibe olarak devam etmek isteyip istemediklerinin sorulduğunu belirten Beşker, önlerine rahibelik ve sivil hayat seçeneklerinin konulduğunu söyledi.
Beşker, "Bu beş yıl boyunca Fransiskan manastırlarında yaşlılara bakıcılık yaptım. Beş yılın geçmesinin ardından rahibe olarak kalacağıma dair sadakat yemini ettim. O dönem bana Dubrovnik, Mostar ya da Saraybosna'daki bir hastanede çalışmam teklif edilmişti. Ben de Saraybosna'yı seçtim" ifadelerini kullandı.
Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Yahudi olmak üzere 4 büyük dinin mensuplarının yaşadığı, birkaç yüz metrekarede her 4 dine ait tarihi cami, kilise ve sinagogun bulunduğu, "Avrupa'nın Kudüs'ü" olarak da anılan Saraybosna'daki hoşgörüye ve bir arada yaşam kültürüne hizmet vermekten onur duyduğunu ifade eden Beşker, "Saraybosna'yı seçmemin en büyük sebebi, bu şehrin yaydığı hoşgörü ve toleranstı. Batı ve Doğu'yu birleştiren, farklılıkları bir araya getiren şehirdeki insanlara hizmet etmek gerçekten mutluluk ve onur vericidir'' diye konuştu.
1980'li yıllarda rahibelerin en fazla hastanelerde çalıştığını kaydeden Beşker, o dönemde rahibelerin bugünkü gibi okullarda veya kreşlerde çalışma imkanının olmadığını, ya hastanede ya da manastırda çalışma seçeneklerinin olduğunu söyledi.
Beşker, "Bosna-Hersek'te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü yıllarda hizmete açılan ve bugün Saraybosna Üniversitesi bünyesinde hizmet veren hastanede ilk açıldığında 100 rahibe çalışıyordu. 1990'lı yılların başında yaşanan Bosna Savaşı öncesinde sayıları 35'e düşen rahibe hemşirelerden bugün ise sadece sekizi bu hastanede görev yapıyor" ifadelerini kullandı.
"O dönemde rahibelerin çalışabileceği tek devlet kurumu bu hastaneydi. Şimdi ise, gerek ilk ve orta dereceli okullarda gerekse kreşlerde öğretmen olarak çalışabiliyorlar. Şimdi seçenek çok" diye konuşan Berker, ancak bugünlerde çok az genç rahibenin olduğunu ve Tanrı'ya sadakat yemini eden genç kızların sayısının her geçen gün azaldığını söyledi.
"Rahibe olmak istiyorsanız birçok şeyden vazgeçmeniz gerek"
Beşker, "Eğer rahibe olmak istiyorsanız, birçok şeyden vazgeçmeniz gerek. Her ne kadar bizim kalacak yer ihtiyacımız ve hayatta kalmamız için gerekli asgari şartlar sağlanıyor olsa da, rahibe olmak için ebeveynlerinizden ve sevdiğiniz bazı şeylerden vazgeçmeniz gerek. Başınızda bulunan kişiyi dinlemek ve ona saygı göstermek zorundasınız. Ebeveynlerin dahi çocuklarına söz geçirmekte zorlandığı bu dönemde, bu genç kızların rahibelik yapmaları oldukça zor" diye konuştu.
Yıllardır birlikte çalıştığı hemşirelere de değinen Beşker, "Burada çalışmaya başladığım günden itibaren onlarla uyum içerisinde çalışıyoruz. Gelen hastanın adı, soyadı ya da dini önemli olmaksızın her birimiz onların iyi olması için uğraşıyoruz. Bu konuda rahibelere ayrıcalık yapamam. Biz sadece zaman söz konusu olduğunda onlara oranla biraz fazla fedakarlık yapıyoruz. Çünkü bizim eşimiz ya da çocuklarımız yok. Onların aileleriyle daha uzun vakit geçirebilmeleri için biz fedakarlık yapıp biz daha uzun çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.
Tramvatoloji bölümünde çalışmasına ve her gün farklı hastalıkları bulunan birçok ihtiyaç sahibi ile muhatap olmasına rağmen Beşker, hiçbir zaman pişman olmadığını söyledi.
Beşker, "İşimi çok seviyorum. Eğer yeniden seçim yapmam gerekse yine aynı işi seçerdim. Ne sahip olduğum unvandan ne de çalıştığım bölümden hiçbir zaman pişman olmadım" diye konuştu.
"Bu şehri çok seviyorum"
Bosna-Hersek'in orta kesimlerinde bulunan ve Katolik manastırı ile meşhur olan Rama kasabasında doğan Beşker, Saraybosna'ya karşı büyük bir sevgi duyduğunu ve bu nedenle bu şehirde kalmayı seçtiğini söyledi.
Beşker, "Bu şehri çok seviyorum. Bu çok ilginç, ama ben bu şehri her zaman çok sevdim. Nedenini bilmiyorum ama, bu şehri her zaman kendime yakın hissettim. Bosna savaşı boyunca buradaydım ve bir an dahi yardıma en çok ihtiyacı olan o dönemde şehri terk etmek aklıma gelmedi. Elime ekmek veren ve savaş başlayana kadar güzel günler yaşadığım bu şehri, yardıma en fazla ihtiyacı olduğu bir dönemde terk etmenin ona ve insanlarına yardım etmemenin ünvanıma saygısızlık yapmak anlamına geldiğini düşündüm" diye konuştu.