Ne yazık ki her defasında ustası ona: “Sen” dermiş, “Daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor.”
Kalfa bir gün dinlememiş ustasını ve açmış dükkânını.
Açmış açmasına ama yeni dükkânında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürahiler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlamış.
Kalfa bir türlü bu çatlamaların önüne geçememiş. Nihayet ustasına gidip durumu anlatmış.
Usta, “Sana demedim mi evladım; sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin. Haydi geç bakalım tezgâhın başına da bir testi çıkar. Ben de sana püf noktasını göstereyim” demiş.
Eski çırak merdaneyi döndürüp çamura şekil vermeye başladığında usta önünde dönen çanağa arada sırada “PÜF!” diye üfleyerek zamanla testiyi çatlatacak olan bazı küçük hava kabarcıklarını patlatmış.
Her sanatın incelik gereken nazik kısmına da o günden sonra PÜF NOKTA’sı denilmeye başlanmış.