Son günlerde Avrupa ile sert tartışmalara giren Cumhurbaşkanı Erdoğan Misak-ı Milli mücadelesinin henüz kapanmadığına dikkat çekiyor:
“Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kurulmuş olabilir, ama bizim köklerimiz çok derinlere iniyor. Türkiye Cumhuriyeti bizim ilk değil, son devletimizdir. Cumhurbaşkanlığı forsunda sembolik olarak yerini almış olan devletlerimizin geçmişi 2 bin 200 yıldan fazladır. Bu kadim geçmişte, ders çıkarmamız, ibret almamız gereken pek çok örnek, pek çok hadise vardır.
Bu dönemin en önemli kırılma noktalarından biri olan Birinci Dünya Savaşıdır. Bir diğer adı da Birinci Paylaşım Savaşı’dır. Burada ifade edilen paylaşım, petrolün, Akdeniz’in, Süveyş’in, ticaret yollarının anahtarını elinde tutan Osmanlı’nın paylaşımıdır. Osmanlı, savaşa girerken 2.5 milyon kilometrekare toprak büyüklüğüne sahipken, cumhuriyetimizi kurduğumuzda elimizde 780 bin kilometrekare vatan toprağı kalmıştı. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı, yaşanan kötü gidiş karşısında, yeni bir direnç noktası oluşturmak amacıyla, razı olabileceğimiz asgari sınırları ifade eden bir Misak-ı Milli ilan etmişti. Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi de, bugünkü sınırlarımıza ilave olarak Musul, Kerkük, Halep, Batı Trakya, Batum, Kıbrıs, adaların bir bölümü gibi yerleri de içeren Misak-ı Milli’yi aynen kabul etmiştir. Kurtuluş Savaşımızın ardından cumhuriyetimizi kurarken, maalesef, Misak-ı Milli sınırlarımızdan daha azına razı olmak zorunda kaldık.''
Cumhurbaşkanı Erdoğan yazısında çarpıcı bir iddiayı da gündeme getiriyor:
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI BİTMEDİ!
Burada toprak büyüklüğünden ziyade, zihniyetle, anlayışla ilgili bir sorun bulunuyor. Çünkü bizim yaşadığımız coğrafyada, bin yıllık bir Osmanlı ve Selçuklu geçmişimiz var. Bu kadim geçmişi yok sayıp, milletimizi 100 yılı bile bulmayan kısır bir tarihe mahkûm etme yaklaşımını reddediyoruz.
Bugün Suriye’deki, Irak’taki, Mısır’daki, Libya’daki, Balkanlar’daki, Kafkaslar’daki hadiselerle niçin bu kadar yakından ilgilendiğimizi, ilgilenmemiz gerektiğini ancak geçmişe bakarak anlayabiliriz. Türkiye’nin oralarda ne işi olduğunu soranlara en güzel cevabı tarih verecektir. Gayet açıktır ki, Birinci Dünya Savaşı, aslında hâlâ sona ermiş değildir. Kanı kanla, zulmü zulümle örtmeye çalışanlara karşı biz kendi tarihimizden, kendi kültürümüzden aldığımız güçle çalışmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz. Misak-ı Milli’yi unutmamak bu mücadelenin ilk ve en önemli şartıdır.”