Nihayet açılış töreni biter ve emekli Fransız general Guro yanındakilere: “Türk askerinin abidesini de ziyaret etmek isterim.” der. Etrafındakiler o zaman mevcut olmayan muhteşem bir abidenin hasreti içinde kıvranmaktadır. Ama Arıburnu tepesine “Mehmet Çavuş “ ismi ile dikilmiş 3 metrelik bir taş yığını vardır. Tutup general Guro’yu bu küçücük anıtın dibine götürürler. Guro, kendileri ile çarpıştığı insanlar önünde bacağının ve kolunun bir kısmını kaybetmiş olmasına rağmen büyük bir saygıyla ziyaretini gerçekleştirir. Sonra etrafındakilere dönerek şunları söyler: “Efendiler! Türk askeri ender bulunan bir insandır. Size bu konuda hala içimde tap taze canlı duran bir hatıra anlatmak isterim.
Bir sabah günün ilk ışıkları ile birlikte savaş yeniden başlamıştı. Türkler savaş konusunda çok ama çok mahirdi. Kendileri ile başa çıkmak imkansızdı. Süngü çatışmamız fasılalarla akşam geç vakte kadar devam etti. Ortalık kararınca Türklerle anlaşma yaptık. Harp sahasını gezecek, yaralıları sahaya getirecektik. Ben de aralarına katıldım. Bir Mehmetçik bir ara kucağındaki yaralıyı tedavi etmek amacıyla kendi gömleğini parçalayarak yaralı askerin yarasını sarıyordu. Akşamın karanlığında değme ressamın fırçasından çıkmayacak bir tablo karşısında idim . Uzun müddet seyrettiğim bu tablodaki Türk askeri, kendi yaralarına yerden avuçla aldığı toprakları bastırıyordu. Kucağındaki yaralı için ise, durmadan gömleğinden yırtmakla meşgul idi…”
General Guro’yu sahilden Mehmet çavuş abidesinin önüne kadar sırtında taşıyarak çıkaran Türk gemisinin kaptanı Şefik Bey, bundan sonrasını bakın nasıl naklediyor…
“Bu sözlerden sonra general etrafındakilere döner ve adeta bağırarak der ki: “Efendiler, kendi yarasına toprak basıp, kucağındakine gömleğini yırtan bu kahraman asilin kucağındaki yaralı kimdi biliyor musunuz?” Herkes susmuş korku ve endişe ile emekli generale bakar. Guro gözlerini buruşuk elleriyle silerek, fısıltı ile seslenir: “Türk askerinin kucağındaki bir Fransız askeri idi efendiler! Bir Fransız askeri!… “
General Guro yere çöktü, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Oradaki herkes de onunla birlikte ağlıyordu. Biz de ağlıyorduk.”