İnsan bunların tümünü seçiyor. Çünkü yoruluyor. Çünkü korkuyor. Evet, ayakta ve hayatta kalmaya korkuyoruz. Çabalamak bazen çok boş ve anlamsız geliyor. Zulüm, üzerimize toprak gibi çöküyor. Yıpranmanın kaçınılmaz sonu da yılmak oluyor. Ne kadar basit ve zahmetsiz. Halbuki yaşarken, nefes almayı sürdürürken yıkılmaya hakkımız yok. Aklımızı yastık altına, kalbimizi tavan arasına saklamanın hiç de zamanı değil. Neyin zamanı? Sevmek zamanı. İnanmak zamanı. Direnmek zamanı. Kabuslardan uyanmanın ise tam zamanı.
Ne yapabiliriz? Biz kalanların elinden neler gelir?
– Sakin olabiliriz öncelikle. Bize en ters yönde seyreden durumlarda, en kabullenilmez kişilerle kesişmelerde dahi öfkeden ve yargılamadan uzak bir tutum benimseyerek başlayabiliriz.
– Okuyabiliriz. Gerçek okumalar olmalı bunlar; sadece dijitalle yetinmeden. Hani o reddettiğimiz, ötelediğimiz kitaplar var ya, şimdilerde onlara yüzümüzü dönebiliriz. Bir de salt gündem okumalarıyla bu hayat geçmez. Pekala kurmacaya, şiire, felsefeye, fanzine de yer versek güzel olur.
– Yeni sorular sorabiliriz. Aynı soruları o kadar çok yöneltiyoruz ki, cevapsız olduklarını bildiklerimizle sadece vakit kaybediyoruz. Demek ki, yönümüzü değiştirmeliyiz. Bu da hareket demektir. Yeni manevralar.
– Kibirden ve alaycılıktan kaçınabiliriz. Bunu çok yapıyoruz. Aklımızı çok sevip, bize ters görüşleri ve söylemleri dozunu kaçırdığımız bir müstehzilikle mağlup etmeye çalışıyoruz. Oysa hepimizin birbirimizden alacağı, öğreneceği çok şey var.
– Daha odaklı ve planlı olabiliriz. Kabul edelim, çabuk dağılıyoruz. Çünkü bunu kendimize hak görüyoruz. Hepimizin işi gücü var. Hayat gailesi haricinde hayallerimiz ve hedeflerimiz var. Mülksüzlüğü benimsesek de amaçsızlığı reddetmek lazım. Bunun için de çalışmak lazım, çok çalışmak.
– Hayallerimizi tamir etmeliyiz. Onlar da yara aldılar, alıyorlar. Ama hayalsiz insan olur mu? Olmaz. Olursa hayatsız sayılır. Mahrum bırakmayalım kendimizi bunlardan. Bu onarma işlemine hemen şimdi başlayalım. Hayali olanların çoğaldığı yerlerde iyi şeyler olur. Buna da inanalım.
– Takdir edelim. Kendimizi, çevremizde olanı biteni bu gözle değerlendirelim. Elbette güzel şeyler de oluyor, başarılıyor. Sürekli eleştirme ve yerme refleksini bir kenara koyup, biraz da övmeye bakalım.
Kısacası, gerçekten umut edelim. Korkuya eziyet etmenin, acımasızlığı ve kıyıcılığı alt etmenin tek yolu bu. Bunları yazan da kendini bir girdaptan kurtarma niyetinde. Ama çabanın cevap vermesi için bir olmak, yan yana gelmek lazım…