Şeyh Edebali (1206 - 1326), Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir İslam ilahiyatçısı-din bilgini, Ahi şeyhi, Osman Gazi'nin kayınbabası ve hocası, Orhan Gazi'nin dedesi bir anlamda da sonradan imparatorluk olacak Osmanlı Devleti'nin fikir babasıdır.
İçindekiler:
Şeyh Edebali Kimdir? Osman Bey'in Rüyası Şeyh Edebali'nin Vefatı / Ölümü Şeyh Edebali'nin Türbesi Nerede? Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e Nasihati / ÖğütleriŞEYH EDEBALİ KİMDİR?
Şeyh Edebali rivayetlere göre 1206 ile 1208 yılları arasında Kırşehir İli Mucur İlçesi İnaç köyünde doğdu. Ciddi kaynaklara göre aslen Karamanlı olan Şeyh Edebali ilk tahsilini Karaman´da yaptı. Hanefi hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi´nin öğrencisi oldu. Daha sonra Dımaşk´a(Şam) giderek Sadreddin Süleyman b.Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış âlimlerinden dini ilim tahsil etti. Şam'dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi.
Eskişehir yakınlarında o zamanki adıyla İtburnu denilen köyde yaşar, yaptırmış olduğu zaviyede öğrenci yetiştirir ve halkı aydınlatırdı. Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Edebali' nin gelip geçen fukaranın her türlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydederler. Tefsir, hadis ve özellikle İslam hukukunda uzmanlaşan Şeyh Edebali, Mevlânâ Celaleddin-i Rumi ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi, zamanının büyüklerinin sohbetinde bulunmuştur.
Tasavvuf yoluna girdiği, âlim, faal, varlıklı, çevresi için örnek teşkil eden bir kişi olan Şeyh Edebali, Bilecik'te de bir dergah yaptırmış, Osman Gazi'yi de birçok defa burada misafir etmiştir. Osman Gazi, mübarek günlerde Edebali'nin zaviyesine giderek dini ve idari konularda, onun görüşlerini alırdı.
OSMAN BEY'İN RÜYASI
Osman Bey'in Rüyası ve Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu Osman Bey bir gün Şeyh Edebali’nin evinde misafir olmuştu. Gece vakit hayli ilerleyince istirahat etmek üzere odasına çekilmişti. Fakat yatmak üzereyken rafta gözüne ilişen Kuran-ı Kerim'e saygısından dolayı yatamadı. Uyuyamadı. Kuran'ı alıp okumaya başladı. O gece sabaha kadar 6 saat Kuran okudu.
Hikmet-i İlahi Osman Gazi Han'ın Kuran'a olan bu saygısından dolayı her okuduğu saate 1 asır lütuf edilmiş hanedanı 6 asır hükümdar olmuştur 7 cihana. Vakit sabah ezanına yaklaşmışken yorgunluk ve uyku da bir hayli bastırmışken Kuran elinde yaslandığı yerde tatlı bir uykuya daldı Sultan Osman Han. Uyurken bir rüya gördü. Rüyasında kendisi Şeyh Edebali'nin yanında yatıyordu. Edebali'nin göğsünden bir hilal doğdu. Hilal biraz yükseldikten sonra büyüdü büyüdü ve dolunay haline gelince kendisinin göğsüne girdi. Daha sonra göğsünden bir ağaç bitip büyümeye yükselmeye başladı. Bir çınar ağacıydı bu. Büyüdükçe yeşerdi güzelleşti. Dallarının gölgesiyle bütün dünyayı kapladı dünyanın her tarafından insanlar grup grup gelip bu çınarın gölgesine giriyorlardı çok mutlu ve neşeliydiler. Ulu çınarın gölgesinde dağlar dağların dibinde pınarlar gördü. Ağacın yanında ise dört sıra dağlar gördü ki bunlar Kafkas Atlas Toros ve Balkanlardı. Ağacın köklerinden Dicle Fırat Nil ve Tuna çıkıyordu. Bu nehirde koca koca gemiler yüzüyordu. Tarlalar ekin doluydu. Ağaçlar meyve dolu. Dağların tepeleri ormanlarla örtülüydü. Ruy-i Zemin yemyeşil asuman masmaviydi. Vadilerde şehirler vardı. Şehirlerde camiler arz-i didar ediyordu.
Bunların hepsinin altın kubbelerinde birer hilal parlıyor minarelerinde müezzinler ezan okuyorlardı. Ezan sesleri ağaç dallarındaki kuşların cıvıltısına karışıyordu. Bir ara ulu çınarın yaprakları kılıç gibi uzamaya başladı. Derken bir rüzgâr çıkıp bu yaprakları İstanbul'a doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yerde iki masmavi firuze ile iki yemyeşil zümrüt arasına oturtulmuş pırıl pırıl bir elmas gibiydi.
Sanki bütün dünyayı kuşatan geniş bir ülke gibi halkalanan bir yüzüğün kıymetli taşını andırıyordu İstanbul. Ve nihayet Osman Gazi Han bu yüzüğü parmağına takıyorken uyanır.
Osman Gazi rüyasını Şeyh Edebali’ye anlatır. Edebâlî Hazretleri kısa bir tefekkürün ardından "Ey oğul. Sana müjdeler olsun!" der "Göğsümden çıkan nur kızımdır Malhun Hatun(Rabia Bala Hatun). Seni kuşatması evleneceğinize işarettir... Ağaca gelince; Sen büyük bir devlet kuracaksın. Evlatların adaletle hükmedecekler. Allahü teâlâ seni ve neslini insanların İslâm'la şereflenmesine vesile edecek...
OSMANLI DEVLETİNİN KURULUŞU:
Ertuğrul Gazi'nin ölümü üzerine Osman Bey Türkmen Beylerinin desteğini alarak beyliğin başına geçti(1281) Osman Bey fetih politikası olarak taht kavgası içerisinde olan Bizans'a yöneldi.Bu nedenle de Anadoluda ki güçlü beyliklerle pekte karşı karşıya gelmedi. Bizans'ta ise birlik ve beraberlik yoktu. Bizans'ın bu karışık durumundan yararlanan Osman Bey ; Karacahisar Sorkun Taraklı ve Göynük'ü topraklarına kattı. Osmanlı Aşireti Anadolu'ya geldiğinde Anadolu'da siyasi birlik yoktu. Kösedağ Savaşıyla azalan otorite sonucu Uç Beyleri bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar. 1299'da da Osmanlı Beyliği bağımsızlığını ilan ederek ilk Osmanlı Padişahı Osman Bey olmuştur.
ŞEYH EDEBALİ'NİN VEFATI / ÖLÜMÜ
Şeyh Edebali ahi teşkilatının reisi idi. Ahi Şehliğinin Edebali' den sonra kime geçtiği bilinmemektedir; ancak daha sonra I.Murat'a intikal etmiştir. 1326'da 120 yaşlarında Bilecik'te vefat etmiş, dergâhının zikir odasına gömülmüştür. Bilecik'te ve Eskişehir'de adına türbeler yapılmıştır. Vefatından bir ay sonra kızı, dört ay sonra da damadı Osman Gazi vefat etmiştir.
ŞEYH EDEBALİ'NİN TÜRBESİ NEREDE?
Şeyh Edebali Türbesi, Bilecik’teki en önemli tarih miraslarından bir tanesidir. Orhan Gazi Camii’nin üst tarafındaki tepelik alandadır. Yapılış tarihi belli olmamakla birlikte Orhan Gazi devrinde inşa edildiği kabul edilmektedir.
Türbede Şeyh Edebali ile birlikte, şeyhin neslinden altı büyük ve dört küçük sanduka vardır. Sanduka odasının haricinde iki oda daha bulunmaktadır. Türbe ve dergâh, Sultan II. Abdülhamid döneminde ve son olarak da 2012 yılında tadilat görmüştür. Türbenin hemen yanında aynı tarihlerde inşa edildiği tahmin edilen, Osman Gazi’nin eşi Malhun Hatun(Rabia Bala Hatun) ve annesinin sandukalarının bulunduğu bir türbe daha bulunmaktadır.
Ayrıca Yol Tarif: Şeyh Edebali Türbesi, Bilecik Otogarı'nın hemen karşısında türbeye giden bir yol bulunmaktadır. Bilecik halkı arasında bu yol, "Türbe Yolu" olarak bilinmektedir. Otogarın karşısında bu yolu takip ederek yaklaşık 2-3 kilometre uzaklıktaki Orhan Gazi Camii'ne ulaşılmaktadır. Şeyh Edebali Türbesi, bu caminin sol tarafında bulunan geniş merdivenlerin sonunda yer almaktadır.
ŞEYH EDEBALİ'NİN OSMAN BEY'E NASİHATİ / ÖĞÜTLERİ
Şeyh Edebâli'nin Osman Gazi'ye Nasihati, ünlü Osmanlı tarihçisi Cenabi'nin "Cenabî Tarihi" adıyla da bilinen "el-Hâfilü'l-Vâsıt ve Aylemü'z-Zâhirü'l-Muhît" adlı Arapça eserinin Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıtlı bir nüshasında mevcuttur. Mustafa Cenabi, 1540-1590 yılları arsında yaşamıştır, kendisi bütün kaynaklara göre Arap'tır. Ondan önce kimse, Edebâli'nin böyle bir vasiyetinden söz etmemiştir.
Aşağıdaki metin, "Şeyh Edebali'nin Osman Gaziye Nasihati"nin farklı varyantlarının bir derlemesidir:
“Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra, öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul! Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah-u Teâlâ, yardımcın olsun. Beyliğini mübârek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız; kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve duâlarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul! Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen, sabah rüzgârlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daimâ sabırlı, sebatkar ve irâdene sahip olasın!.. Sabır, çok önemlidir. Bir bey, sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut, yenmez; yense bile, bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfânın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfândır.
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezânında ölürler. Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Hırsımız, bencilliğimiz... Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazîlet ve adâletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yâni câhiller arâsındaki âlime, zengin iken fâkîr düşene ve hatırlı iken, itibârını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücâdeleden korkma! Sevildiğin yere sıkça gidip gelme, muhabbetin kalkar, itibarın kalmaz. Düşmanını çoğaltma, haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervâsız, kahraman, gözü pek) derler.
En büyük zafer, nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idâre edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke, sâdece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idâresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat, Osmanlı'yı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan, bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi, kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca, laflamaya başlar. Laf, dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflâh etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..
Kişinin gücü, günün birinde tükenir; ama bilgi, yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür, eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş, yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi, bir cinâyettir. Bey, memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..
Yalnızlık, korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi, davanın esâsı olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.
Oğul; Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân,
İnsan bir garip varlık kabına sığmayan…
Hayat bir yudum su, bir anlık rüya…
Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan…
Bu yolda nazarımızı sonsuzluğa dikip; büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir, engeldir oğul. Sakın ha kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın. Yalnızlık, sadece Allah'a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın. İşlerini ehil kişilere danışarak tutasın, danışırsan yol alırsın, danışmasan yolda takılıp kalırsın oğul.
“Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin; ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen, sabah rüzgârında savrulup gidersin.”
Bir dem gelir bir tekmeyle dünyaları yıkacak olursun, bir dem gelir yerdeki karıncaya mağlup olursun. Güç hayvanda bile mevcut. Akıl sadece anahtar. Anahtara takılmasın. Aslolan anahtarın açacağı kapılardır. Kapıların ardında hazineler, kapıların ardında sırlar vardır. Sırlar ki, ebedi muştuları koynunda barındırır; sonsuza kavuşturur. Aklını kullanıp dünyadayken cennetin kapılarını aralayasın oğul.
“Öfken ve benliğin bir olup aklını yener! Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın, azminden dönmeyesin. Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil, her işin gereğini vaktinde yap!” Öfke ateş, öfke afet, öfke şeytandır oğul. İnsanoğlu dağları devirir; ama öfkesine mağlup olabilir. Öfkeyle savaşı daima taze tutmak gerektir.
“Yolcu, buruk baş gerek
Gözde daim yaş gerek
Huy biraz yavaş gerek
Yoksa yollar aşılmaz.”
diyen ne güzel söylemiştir. Öfke benliğin yemi, en lezzetli gıdasıdır. Benlik semirdi mi irade yok olur gider. İradesi zayıflayanın ruhu intihar eder. Posalaşmış bir beden taşımak ne ağır zillet, ötelere kapalı bir ruh taşımak ne büyük ihanet.
Sabırsız olmaz oğul. Sabırsız menzile varılmaz. Kâf Dağı'na sabırsız ulaşılmaz. “Sabır kara bir dikeni yutmak, diken içini parçalayıp geçerken de hiç ses çıkarmamaktadır.” İnsan ocaklar gibi yanmalı, yanmalı da kimselere gamını ilan etmemelidir. Gözünü ötelere dikesin oğul, hesabını idealine göre yapasın. Şunu da asla unutmayasın: “Her şeyin vakti tayin edilmiştir. Vaktinden önce öten horozun başı kesilir.”
Vazifen çetin, yükün ağırdır oğul. Hizmette önde ücrette geride olasın. Vazifenin en ağırına talip olmakta kaçınmayasın. Vazifenin ağırlığı Yaratan'ın kullarına ihsanıdır.
“Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördüğünü söyleme, bildiğini bilme, sözünü unutma, sözü söz olsun diye söyleme.”
Bizler nefreti eritmek için, muhabbetin asaletini dünyaya yeniden hakim kılmak için çıktık yola. Bu yolda utanacak bir şeyimiz yoktur. Muhabbet yolunun gizlisi saklısı yoktur oğul. Ama altının değerini de sarraf bilir, sözünü muhatabına göre ayarlayasın. Cahilin karşısında altınlarını çamura atmayasın. Yiğit olan kördür, kötülüğü görmez; sağırdır, kem sözü işitmez; dilsizdir, her ağzına geleni demez. Bildiğini de her yerde ayaklar altına sermez. Yunus gibidir o; yüreği muhabbete, gönül ibresi Hakikate ayarlıdır. O bir defa söz verdi mi, onu namusu bilir.
“Ananı, atanı say; bereket büyüklerle beraberdir!”
Anadolu; içinden kıvrım kıvrım ırmaklar akan, ağıtları alev alev ciğerler yakan… “Ana”larla dolu olan…
Ana çile yumağıdır, oğul dua kaynağıdır. Ana yüreği narin bir ipek, ata bileği Hakk'ın diktiği en sağlam direktir. Ne ananın ince yüreğini yakasın, ne de babanın kapı gibi bileğini kırasın oğul. Yarın yuva kurduğunda ocağınla onlar arasında köprü olasın. Ana ve ata düşmemek için sırtımızı dayadığımız duvardır, yarın duvar yıkıldığında kıymetini anlarsın.
Gönül adamı ömrünü boşa harcamaz, yüreğini ucuza satmaz, edep tacını başından almaz. Gönül erinin her zaman yüzü yerde, gönlü göktedir. Haklı olduğunda kavga vermesini bilir. Kavgayı sadece bileğiyle değil, ilmiyle ve yüreğiyle yapmasını bilir.
İyiliğe kötülük, şer kişinin kârı,
İyiliğe iyilik her kişinin kârı.
Kötülüğe iyilik de, er kişinin kârıymış oğul.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.
Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın...
Sen bizim rüyamız, sen bizim devâmız, sen bizim duamızsın oğul.
Daima başın dik, alnın ak, gönlün pak olsun.
Zümrüt-ü Anka'nı iyi seç ki;
Kâf Dağı, sana yakın olsun.
Yolun ebediyete kadar açık olsun.
" Bak DOSTUM!!! "
Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün. Saygısızla dost olma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.
Açgözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,
Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.
Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.
Ukalayla dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.
Namertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.
— İlim bil, irfan bil, söz bil.
— İkram bil, kural bil, doyum bil.
— Usul bil, adap bil, sınır bil.
— Yol bil, yordam bil.
— Hal bil, ahval bil, gönül bil.
— Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
— Mert ol, yürekli ol.
— Kimsenin umudunu kırma.
Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.
Şeyh Edebali
Dipnot:
1- Amasya Târihi, II, 428
2- Târih, s. 6
3- Âşıkpaşazâde, s. 6, ayrıca bk. Terceme-i Menâkıb-ı Tâcül-ârifîn, vr. 3b; Mecdî, s. 20-21; Cenâbî Mustafa Efendi, vr. 556a
4- Barkan, 11, 288; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, 1, 531
5- Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 561
6- Tenkîhu't-tevârih, vr. 104b
7- Leknevî, s. 85
(TDV İslam Ansiklopedisi)
Hayrullah Adnan ŞİŞLİOĞLU 6 Yıl Önce
Şeyh Edebali Hazretleri Selçuklu döneminin Karaman Eyaletine bağlı Kayseri sancağından dır. Oğlu Şeyh Mahmut olarak tanınan "MAHMUT GAZİ" dir. Torunu İvaz Ahmet Paşa olup, bu Ahmet Paşanın oğlu da Mevlit Nazımı Süleyman ÇELEBİ dir. (Kayseri Kocasinan Tapu Müdürlüğü Cilt 65 S.40 - Vakıflar Genel Müd. Kayseri Kadı Mahmud Vakfiyesi ve "Dün gibi" Edebali'nin Kayseri deki izleri Laçin Yayınları Hayrullah Adnan ŞİŞLİOĞLU) Şeyh Edebali'nin babası olarak kayıtlara geçmiş, ancak tarihi şahsiyeti bilinemeyen İbrahim ise Vezir Sadettin Köpek tarafından Ankara da hukuksuz bir şekilde recim ettirilmiş bulunan Pervane Taceddin İbrahimdir. Kendileri Abdülkadir Geylani Hazretlerinin Abdülaziz kolundan gelen üçüncü kuşak torunu olmaktadır. Dolayısıyla dördüncü kuşak torun da Şeyh Edabalidir. (Kayseri deki Kadim Hisarcık suyu vakfiye)
Hayri Şişlioğlu 5 Yıl Önce
ŞEYH EDEBALİ HAKKINDA ULAŞILAN SON BİLGİLER. Şeyh Edebali Hazretleri gençlik yıllarını, Selçuklu Devletinin Karaman Eyaletine bağlı Kayseri sancağında geçirmiş bulunup oğlu, Bursa bölgesinde Şeyh Mahmut olarak tanınan "MAHMUT GAZİ," dir. Kendileri mevcut kayıtlara göre, Kayseri’ deki Hisarcık suyunu vakıf evladı olarak tasarruf etmiştir. Oğlu Ahmet Paşadır. Bu Ahmet Paşa, aynı zamanda gözlerine mil çekilmiş, İvaz paşa olarak bilinen kişidir. Bunun oğlu da Mevlit Nazımı Süleyman ÇELEBİ dir. Kayseri de devam etmiş soyları da, 1550’ li yıllarda yine Kayseri de vakıf kurup Kadılık yapmış bulunan Kadı Mahmud Bedrettin Efendidir. Şeyh Edebali'nin babası olarak kayıtlarda ifade edilmekte olan, ancak tarihi şahsiyeti bilinemeyen İbrahim ismi ise, aynı dönemde yaşamış Vezir Sadettin Köpek tarafından 1237 yılında Ankara Saman pazarında hukuksuz bir şekilde recm ettirilen Vezir Taceddin İbrahim’dir. ( Bu zat, Alaattin Keykubat dönemi Pervanelerinden (Vezir) olup, aynı zamanda Ankara eyaletinin yönetimini de üstlenmiş yani, “ikta” sahibi bulunan kişidir.) Kendileri Abdülkadir Geylani Hazretlerinin Abdülaziz kolundan devam eden üçüncü kuşak torun. Yani seyyiddir. Dolayısıyla dördüncü kuşak da Şeyh Edabali olarak karşımıza çıkmaktadır. ( Kaynak ; "DÜN GİBİ " Edebali'nin Kayseri deki izleri 2016. Laçin Yayınları Hayrullah Adnan ŞİŞLİOĞLU)
Muzaffer 5 Yıl Önce
Şeyh Edebali'ye Allah rahmet etsin. Bizlerin bu günleri görmesi ve o dönem Müslümanlığın bu kadar yaygınlaşması onların sayesindedir.