Geçtiğimiz yıl sağlık sorunları nedeniyle bir daha roman yazmayacağını açıklayan Grass, “Şimdi 86 yaşındayım. Bir romanla daha başa çıkabileceğimi hiç sanmıyorum” demiş ve eklemişti: “Sağlığım, bir roman yazmak için gerekli olan beş-altı yıllık bir projeye başlamama izin vermez.” Grass, geri kalan zamanını suluboya resim çalışmalarına ayıracağını belirtmişti.
Nazilere katıldığını itiraf etmişti
1927’de bugünkü Polonya’nın Gdansk (Danzig) şehrinde Alman bir baba ile Polonyalı bir anneden doğan ve 1945’te Batı Almanya’ya göçmen olarak gelen Grass, gerek romanlarıyla gerekse politik duruşuyla pek çok tartışmaya yol açtı. 1959 tarihli büyük romanı Teneke Trampet’le (Die Blechtrommel) edebiyat dünyasında esaslı bir yer edineceğinin sinyallerini veren Günter Grass, 2006’da Soğanı Soyarken’de “İnanmış bir Genç Naziydim ben; faşizmin neferlerinin arasında uygun adım yürümüştüm” itirafıyla Waffen SS üniformasıyla savaşa gittiğini de açıklamıştı.
“Edebiyatın milliyeti olmaz”
2010 yılında suluboya resim sergisinin açılışı için İstanbul’a gelen Grass, “Kültürü, edebiyatı zaptedemezsiniz. Sansüre rağmen sınırları aşar… Alman edebiyatından değil Alman dilinde edebiyattan söz etmek doğru olur. Türk dilinde, Kürt dilinde edebiyat demek doğru olur. Bu ülkelerin zenginliğini gösterir” demişti.
Persona non grata’ydı
Yunan krizinden Avrupa’yı sorumlu gösteren Europas Schande / Avrupa’nın Ayıbı şiiriyle şimşekleri üzerine çeken Grass, 2012’de de Söylenmesi Gereken adlı şiiriyle İsrail’in nükleer politikasının dünya barışını tehdit ettiğini öne sürmüş; sonrasında İsrail’de “persona non grata” ilan edilmişti.
Günter Grass; Edward Snowden’ın ortaya çıkardığı Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (NSA) izleme skandalı hakkında ise “Böyle sürekli gözlem altında tutulan bir insan özgür değildir” diyerek skandalı kınamıştı.
Resim ve heykel eğitimi almıştı
Savaş yıllarından sonra Düsseldorf ve Berlin’de resim ve heykel eğitimi alan Grass çizimle olan ilişkisini şu sözlerle anlatmıştı: “Başladığım her metin, her şiir kafamda aynı zamanda bir çizme eğilimi yaratıyor. Ben aslında romanlarımı yazarken resim, çömlek, heykel yaparak dinleniyorum. Aynı şeyi şöyle söyleyebilirim: resim, heykel yaparken de yazarak dinleniyorum; ikisi birbirine kaçış oluyor. Fakat bunlar sürekli olarak yaptığım işler olduğu için şunu söyleyebilirim ki çizim yaparken kendimi daha doğrudan ifade edebiliyorum. Romanlarımı yazarken daha dolaylı, daha yorucu bir ifade arzu ediyorum. Ama hiçbirisinden vazgeçmek istemiyorum.”