"DEVLETİN EN KİLİT NOKTALARINDAKİ İNSANLAR GÖTÜRÜLDÜ"
Sakık, bu sürecin bir planlama olduğunu ifade ederek, "Öncesinde Özal, onun öncesinde Cem Ersever, onun öncesinde Eşref Bitlis gitmiştir. Kilit noktaları tutanlar tasfiye edildi. Güçlü bir savaş için bu bahaneyi yaratmaları gerekiyordu. Tek başına 33 asker olsaydı. Kazadır, derdik. Kana susamış timin işidir, derdik. Ama bu zincirin halkasıydı. Savaş talimatı da aynı yıla denk geldi. 1993'te gerçek anlamıyla 12 Eylül'den daha kanlı daha köklü, daha korkunç bir darbe oldu. Sayı olarak, nitelik olarak da daha kanlıdır. Devletin en kilit noktalarındaki insanlar götürüldü" dedi.
"PİYON OLARAK KULLANILDIĞIM İÇİN UTANÇ DUYUYORUM"
Sakık, "2 yıl önce Kürt açılımı ortaya attılar. İnsanlar da umutlanmıştı. ABD, Zübeyir Aydar, Murat Karayılan, Rıza Altun bunları uyuşturucu kaçakçısı olarak listeye aldı. Bu da demek oluruyor ki siz hangi İskandinav ülkesine giterseniz gidin tutuklanacasınız. Siz silah bırakırsanız sizi yargılarım demektir bu. Onlar da mecburen silaha yeniden sarıldılar. Çünkü ABD'nin düşmanı olanın yaşayacak yeri yok. Kürtlerin bazı hakları vardı. Bu hakları saygı gösterilmelidir. Ama mücadelemiz sırasında bazı güçler tarafından piyon olarak kullanıldığım için utanç duyuyuorum" dedi.
"ÖRGÜTTEN 1. KOMUTAN OLARAK AYRILDIM"
Sakık, "18 yıl boyunca PKK'da kaldım. Hamal olarak girdiğim örgütten 1. Komutan olarak ayrıldım. Örgüt liderine en yakın olması gereken isimlerden bir tanesiydim. Ancak benim Abdullah Öcalan ile bütün konuşmalarımı toplarsanız Yalçık Küçük'ün bir kere konuşması kadar olmaz. Zaman açısından söylüyorum. Bunun saklanacak bir yanı yoktur. Artık 'Gazeteci' sıfatıyla görüştüm, 'ikna etmek' için oraya gittim, ifadeleri kimseyi inandırmıyor" diye konuştu. Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese, " Küçük ile Abdullah Öcalan biraya geldiklerine ne görüşüyorlardı" diye sordu. Şemdin Sakık "Görüşmeleri başbaşa ise bizleri yanlarına almazlardı. Tahminin baş başa iken Yalçın Küçük, Türkiye ve Avrupadaki gelişmeler hakkında Abdullah Öcalan'ı bilgilendiriyordu. Yalçın Küçük Avrupa'da örgüt faaliyetinin içindeydi. Öcalan'a istihbarat getiriyordu" dedi.
Taraf Gazetesi’ni de eleştiren Sakık, ”Taraf Gazetesi’nin, örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi o olduğu anlaşılmamaktadır. Öcalan’ın her sözü manşetten veriliyor. 2007’den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf Gazetesi vardır” diye konuştu.
"PERİNÇEK'LE GÖRÜŞMESİNİN ARDINDAN ÖCALAN'A LİDER İMAJI KAZANDIRILDI"
Sakık, Ergenekon davasının tutuklu sanıkları arasında yer alan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in Bekaa'yı ziyaretinde ortaya çıkanların dikkat çekici olduğunu söyledi. Şemdin Sakık, "İnsanlarla tokalaşmayı bile otoritesine bir leke olarak gören Öcalan'ın Doğu Perinçek ile öpüşmesi, günlerce baş başa bir odada görüşmesi, sonra onu kitaplaştırıp, yayınlaması gibi bir çalışma oldu. Barış elçisi olarak, kardeşlik elçisi olarak geldiğini söyledi" bilgisini verdi.
Örgütte bulunduğu dönemde İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile Abdullah Öcalan'ın ilişkilerine değinen Sakık, "Abdullah Öcalan o zamana kadar pos bıyığı, kalın kaşı, sert ve köylü mizacı ile tanınırken Doğu Perinçek'in, yaptığı röportaj sonrası elinde çiçek ve yüzünde gülücüklerle yayınladığı fotoğrafları sayesinde hoş ve sempatik birisi olarak lanse edildi." dedi. Bu durumun bir propaganda olduğuna inandığını belirten Sakık, o günden sonra Abdullah Öcalan'a bir lider imajı kazandırıldığını söyledi.
"YALÇIN KÜÇÜK ÖRGÜT İÇİN ALLAH'IN BİR LÜTFU"
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, Abdullah Öcalan'ı ziyaretinden sonra örgüt militanı sayısında patlama olduğunu söyleyen Sakık, Doğu Perinçek'in çekilmesinden sonra yerini Yalçın Küçük'ün doldurduğunu belirtti. Sakık, "Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan ile ilişkisi ne ise Yalçın Küçük'ün ilişkisi daha fazlaydı. Bize silahlı eğitim veriyordu. İkinci başkanımız mı, diye düşünüyorduk. 'Rüzgara tutunmuş adam' başlıklı bir makale yazmıştı. Bu yazı, örgütün güçlendirilmesini ve savaşın kızışmasını isteyen bir yapıdaydı. Abdullah Öcalan bize Yalçın Küçük'ün Türkler için bir şans, örgüt için Allah'ın lütfu olduğunu söylerdi" dedi. O dönemde Abdullah Öcalan'ın silahlı mücadelenin bir çıkmaza girdiğini söylediğini belilrten Sakık, bu nedenle ayrı düştüklerini ve örgütten kaçtığını söyledi. Sakık, "Aslında 1993 yılında en büyük darbe oldu. Bu ülke bir değişime uğradı" dedi. Sakık, PKK'nın, silah olarak kullanıldığını belirterek, PKK'nın gerektiğinde Türklere, gerektiğinde ise devlet içindeki dinamiklere yöneltildiğini ifade etti.
GAFFAR OKKAN SUİKASTİ
Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın suikastine ilişkin açıklamalarda da bulunan Sakık, "Ergenekon Davasıyla ne kadar ilgilidir bilmiyorum. Bu ölçüde faili meçhul olarak kalan, gizlenen olayların hepsi birbirine bağlıdır. Bir gücün işidir" diye konuştu. Yeni yakalandığında Diyarbakır valisi ve emniyet müdürünün kendilerine bir konferans verdiklerini anlatan Sakık, "Emniyet müdürü Gaffar Okkan ile 5 dakika görüştüm. Eşya ve yiyecek gibi sorunlarımı anlattım. Okkan "Ülkeye zarar verdin, hizmet de etmelisin" dedi. Saygı duyduğum insanın ölümü gerçekleşti" diye konuştu.
"HER FAİLİ MEÇHUL CİNAYET YÜZDE YÜZ DEVLET DESTEKLİDİR"
Sakık, "1994'de Tunceli'deyken 2 orman işçisi gençlerden birini yanıma aldım. Aramızda baba-oğul ilişkisi oluştu. 1998 yılında örgütten ayrıldım. Bu oğlum dediğim kişi de 1 yıl sonra Diyarbakır'da yakalanıp itirafçı oldu. Başvurdum beni görüştürdüler. Zaman zaman göreve çıkıyordu. Dicle'de bir yüzbaşının yanında kalıyordu. Gaffar Okkan şehit düşünce ona sordum. Okkan'a yapılan eylem, dünyanın hiç bir yerinde bu kadar yağdan kıl çekercesine, hedefi yüzde yüz vuran eylem görülmemiştir. Eğer bunlar Lübnan'da eğitilen Hizbullah olsa bomba kullanırlar' dedim. İran'daki Hizbullah olsa hiçbir zaman sonuca gitmezler, dedim. Bu kesinlike Hizbullah işi değil, dedim. Cezaevinde yan koğuşumda Hizbullah lideri kalırdı. Havalandırmadan konuşurduk. 'Bilmiyoruz' diyorlardı. Bunlar bunun çeyreğini bile yapamazlar. PKK'nın bile bu kadar başarılı bir eylemi olmamıştır. Her faili meçhul cinayet yüzde yüz devlet desteklidir. Gaffar Okkan'a, askeri, siyasi, istihbarat açısından bakarsanız kesinlikle Hizbullah işi değildir. Bu bölgede bütün silahlar karışıktır. PKK silahları ordunun elindedir. Silahlardan çıkan mermiye bakarsanız tetikçisini bilmek mümkün değildir" dedi.
Bahtiyar Aydın cinayeti
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın ölümüyle ilgili açıklamalarda bulunan Sakık, şunları anlattı:
”1993’te Mumcu cinayetiyle başlayan Bahtiyar Aydın cinayetiyle son bulan, 1994’e de yansıyan cinayetleri ve Türkiye’de yönetimin değiştiğini dile getirmiştim. Bu cinayetlerin bir sahibi olması gerekir. Bahtiyar Aydın cinayetini örgütün üzerine attılar. Lice’de helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman Lice yakınlarındaydım. Etrafımız kuşatılmıştı. Adeta bitiş seviyesindeydik. Telsizler vardı. Askerin telsizleri de vardı. Birbirimizi dinler ona göre hareketlerimizi planlardık. Bir anda telsizden ’paşa vuruldu’ diye bir anons geçti. Telsizden
Lice’deki dağlık grubu aradım. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. Bir tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. ’Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur’, dedim. Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Bunun sayesinde ben o zaman kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Direkt olarak ben sorumlu tutuldum. Bu olay aydınlatılmadı. Birileri cinayet işliyor, birileri de azabını yaşıyor. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Şüphem yok. Paşayı devlet vurdu. Hatta duyduğuma göre vuran asker de öldürüldü. Lice’de çatışma süsü verdiler. Paşa’da helikopterine atlayıp gitmek zorunda kaldı. Derin devlet vardır. Kimi ’Ergenekon’, kimi ’derin devlet’ dedi. Bence ayrımı yok. Öteden beri sol çevreler bütün hayallerini ordu üzerinde kuruyorlar.”
Duruşma, Sakık’ın beyanlarıyla devam ediyor...