"Yüzleşme" nasıl ortaya çıktı?
Program müdürümüz Cem Akyoldaş'ın, "Ünlü isimlerle ilgili bir sohbet programı formatı düşünür müsün?" teklifiyle ortaya çıktı. Bende bu formatı oluşturdum. Kendisi de çok beğendi ve kabul etti. Aslında bu da benim için bir şans ve fırsat oldu. Hem gönlümün hem de mantığımın istediği bir proje ortaya çıktı. Zaten yıllardır kendi kendime yazar çizer format üretirdim. Hatta dolaplarımda noter tasdikli projelerim bile vardır. Bu programda da su aktı yolunu buldu.
Noter tasdikli TV projeleriniz neler?
Bir tanesi Yüksel Aytuğ'yla birlikte yaklaşık beş sene önce yazdığımız televizyon odaklı bir yarışma formatı. Bir diğeri yıllar önce sinema filmi olarakta yapılmış bir yazarın tiyatro oyunu çalışması gibi formatlar.
"Yüzleşme"nin sizi yüzleştirdiği şeyler oldu mu?
Bu programla yüzleştiğim çok şey oldu. Öncelikle programın mutfağını çok daha iyi öğrenmemi sağladı. Çağırdığım bütün konuklar beni kırmayarak, programın formatını anlatmama bile gerek olmadan "İpek'cim sen varsan geliriz" demeleri hayatımın en duygusal ve kıymetli yüzleşmesi oldu. Bu kadarını beklemiyordum. Her konuğumun benim için ayrı bir değeri var. Çünkü buraya her gelen konuk benim için bir vefa göstergesidir. O yüzden bu program benim için insani açıdan da bambaşka bir değer taşıyor.
Programa gelen konuklarınız iadeyi ziyaret yapıyor diyebilir miyiz?
Öyle bir durum yok. Çok yakın dostlarım var. Mesleğimden dolayı zaten çoğu tanıdığım ünlü isimler. Sık görüşmesekte çok sevdiğim arkadaşlarım var. Zaman içinde iş trafiğinden yaşamın yoğunluğu nedeniyle çoğu zaman görüşemiyorsunuz. Ama benim için arkadaşlıkta önemli olan kaldığın yerden devam etmektir. Bu program dediğim gibi bende duygusal bir durum yarattı. İnsanlara duygusallık yaşatacakken, ben duygusal olmaya başladım.
Neden bu tarz bir programı tercih ettiniz?
Herkes her şeyi bu hayatta yapamaz. Kalıbı uymaz. Ben kendime yakın olan bir format seçmeye çalıştım. Mesela ikinci bir mesleğim olsa psikolog olmak isterdim. Yüzleşmeyi, insanlarla konuşmayı ve dinlemeyi severim. Kendimden yola çıkarak geliştirdiğim bir format oldu. Kişilerin konular ve duygularıyla korkmadan cesurca yüzleşebilmesi bana göre insanı çok özgürleştirir. Özellikle son dönemlerde toplumun bulunduğu durumla yüzleşebilirsek çok daha demokrat ve özgür bir hayat yaşarız diye düşünüyorum. Buradan yola çıktım. Gelen konuklarıma onların hayatlarının portresi, dönüm noktalarıyla ilgili bazı fotoğraflar, görüntüler üzerinden geçmişleri ve şimdiki halleriyle yüz yüze bırakıp o duyguyu bize aktarmalarını istiyorum.
Buradaki amacınız nedir?
Buradaki amacım sadece konuk değil, konuk üzerinden seyircinin de düşünmesini sağlamak. O yüzdende çok kapsamlı bir şey yapmaya çalıştık.
"Yasemin'in Penceresi" programıyla benzer diyebilir miyiz?
"Yasemin'in Penceresi" çok güzel bir işti. Zaten Yasemin Hanım'ında çok beğenirim. Çünkü o programa hayrandım. Ama "Yüzleşme" o programla aynı değil. Tek benzer noktası duygu odaklı bir program olması. Biz farklı bir şey yapıyoruz. Bizim yüzleştirmemiz insan odaklı değil, konu odaklı. Bizimki fotoğraf ve videolarla daha toplumsal mesajlar veren bir programız.
Programa konuk ettiğiniz arkadaşlarınız hakkında, sohbet sırasında bilmediğiniz şeyler öğrendiniz mi?
Mesela Mesut Yar çok yakın bir arkadaşım olmasına rağmen onun sarı basın kartı olmadığını ve bundan dolayı gönül kırıklığı olduğunu bilmiyordum. Saba Tümer'le ilgili de bir şey öğrendim. Saba üniversiteyi sekiz sene de çok zor bir şekilde mahkeme kararıyla bitirmiş. Programdaki samimiyet çok önemli. Eğer yayında sadece akışa bağlı olarak gidersen o sohbet samimi olmaz. Ben konuklarımla sohbet ettiğimde kendimle yüzleşiyorum, seyircide bize katıldığı zaman keyifli bir paylaşım oluyor.
Ana kanalların içinde bu programı yapıyor olsaydınız daha mı farklı olurdu?
Ulusal kanallarda program yapmak daha çok seyirci kitlesine ulaşabilmek için çok önemlidir. Ve tabii ki programımın daha çok kitlelere ulaşmasını isterim. Ama hayatın her alanın da nasip ve kadere çok inanırım. Her oyuncu iyi bir kanalda dizisi olsun ister. Ama benim Cine5'le aramda ayrı bir gönül bağı var. Burada çalışan kişilerle beş senedir tanışıyorum. Böyle olunca da Cine5'te sanatçı gibi değil, personel gibiyim. Kendime de Cine5 personeliyim diye bakıyorum. O yüzdende programımız iyi olsun, arkadaşlarım mutlu olsun istiyorum. Mümkün olduğunca çözüm odaklı olmaya çalışıyorum. Böyle bir programında tematik bir kanalın seyredebilirliğini arttırabileceğine inanıyoruz.
Sizce insan kendiyle ne zaman yüzleşmeye başlıyor?
Her insan belli bir yaştan sonra kendiyle yüzleşmeye başlıyor. Hiç birimizin gençken hiç böyle dertleri tasaları olmuyor. Bu durum genelde 35-40 yaşından sonra başlıyor.
Program konuklarınız sadece 35 yaş üstü kişiler mi olacak?
Açıkçası gençleri çok düşünmedik. Çünkü bu program biraz yaşam arşivinin zenginliğiyle ilgili... Program formatında ki konuk profilini biraz daha olgun ünlülere bıraktık. Ama tabii ki zaman zaman Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya gibi beğendiğim oyuncuları da konuk olarak almak isteriz.
Sizce bir sanatçının kendini sevdirme formülü nedir?
İnsan ilişkileri her alanda çok önemli. Sorunların, kaprislerin hatta egolarınla hep beraber yürüyüp her gittiğin yere onları da götürüyorsan geçmiş olsun. Samimiyet ve şeffaf olmak her kesimden insana saygılı edepli davrannmak gerçek sevgiyi size bir hediye misali sunar. Bence formülü budur. Ama bunun sırf sanatçılıkla ilgisi yok. Hayatta da böyle. İnsan olabilme nitelikleriyle yola çıkıp, kendine de emek veriyorsan. Allah yolunu da hâlini de güzelleştiriyor.
"HAYAT BANA MANTIKLI VE TEDBİRLİ OLMAYI ÖĞRETTİ"
Oyunculuk mu daha keyifli sunuculuk mu?
Dizi olduğu zaman program yapamıyorsun. Çünkü vakit problemi oluyor. Son dönemde içime sinen hiç bir proje gelmedi. İnandığım iyi bir hikaye olana kadar dizilere ara vermek istedim. Asıl mesleğim tabii ki oyunculuk asla mesleğimden ayrı düşmeyi istemem. Kıyaslama yaptığınız zaman tabii ki programcılık daha konforlu. Çünkü yerin ve saatin belli. Sıcak bir odan var. Setlerde yıllardır ne sıkıntılar çekildiğini biliyorum. Dizi çekmek daha zor ama onunda farklı heyecanları, bambaşka bir tadı var.
İpek Tuzcuoğlu dendiğinde insanların aklına ne gelmesini istersiniz?
Kader planına inanıyorum. Hepimizin varoluşumuzdan gelen yetenekleri vardır. Ben de Allah'ın bana bahşettiği yeteneklerle oyuncu oldum ve aynı zaman da sunuculuk yapabiliyorum. Bunları en iyi şekilde yapmaya gayret ediyorum ama herşeyin temelinde sevgiye çok önem verdiğimden benim için iyi insan desinler, adımı duyduklarında yüzlerine bir gülümseme gelsin bana yeter.
İpek Tuzcuoğlu olarak oyunculuk ve sunuculuk dışında neler yapmak istiyorsunuz?
Hepimizde ego var. Zaten sanatçılarda ego olmazsa olmaz. Hepimiz egosantrik insanlarız. Fakat bunu kendimizi parlatmak öne çıkarmak yerine, insanları mutlu etmek onlara hizmet etmek için kullanabildiğimizde daha paylaşımcı oluruz. Ünümü insanlara hizmet olarak kullanmayı istiyorum.Anadolu’yu daha çok gezmek istiyorum. Mesela geçtiğimiz günlerde eğitimle ilgili bir organizasyon sayesinde Siirt'e gittik. Oradaki çocuklarla çok güzel ve keyifli vakit geçirdik. Onlar bizi görünce sevindi biz de onları... Sanırım insanları mutlu edebilmek ve onlara yardımcı olabilmek üzerine sosyal sorumluluk projelerinde çalışmak isterim.
Sosyal sorumluluk projelerine destek verdiğinizi biliyoruz. Bu anlamda özellikle yoğunlaşmak istediğiniz bir konu var mı?
Çocukların eğitimi konularına daha fazla yoğunlaştım. Bu konuyu çok önemsiyorum. Çünkü Türkiye'deki sorunlar iyi bir eğitim olmadan çözülemeyecek. Bu sadece çocukla sınırlı olmayan, anne babaya da verilen her türlü eğitim çok önemli. Çocuğu anne eğitiyor. Bu yüzden de annelerin iyi eğitim alması, bilinçlendirilmesi çok önemli. Kadın ve eğitim formatlı her şeyin içinde olmak istiyorum. Ve tabii ki yetimler de çok önemli.
Sizi hayata bağlayan şeyler nelerdir?
Tek bir şey var yaratıcıya olan sevgim. Yani Allah'a olan inancım ve sevgim olmasa hayat benim için bu kadar kolay olmazdı.
Umreye gitmek istediğinizi söylemiştiniz. Gittiniz mi?
Henüz gidemedim. Gitsem zaten gizli yaparım kimseye söylemem. Ama soran olursa da saklamam.
Sizce en büyük hatanız nedir?
Herkesi kendim gibi bilmek en büyük eksikliğimdi. Hayatımda çok açığım, şeffafım, dürüstüm, çok rahat konuşuyorum. Ama bunları dengelemek gerekiyor. Yani sadece duygularla yaşanmıyor. Birazda mantık süzgecinden geçirmen gerekiyor. Hayat bana daha mantıklı ve tedbirli olmayı, inancın gücünü, edebin önemini ve beşer değil insan olabilmenin farkını öğretti.