Fiilin cezalandırılması için "kamu barışını bozmaya elverişli olması gerektiği" kaydedilen kararda, "Bu aşağılamanın mutlaka alenen yapılması ve kamu barışını bozmaya elverişli nitelikte olması gerekmektedir. Aleniyet, suçun kurucu unsurudur. TCK 216/3. maddesinde düzenlenen suç somut bir zarar suçu değil, somut tehlike suçudur. Bu nedenle fiil/eylemin yapılması ya da suça konu sözlerin söylenmesiyle halkın dini değerlerinin aşağılandığı duygusuna kapılması önemli olmayıp, objektif olarak eylemin aşağılayıcı nitelikte olması yeterlidir" denildi.
Müşteki Tanal'ın internet ve gazete haberlerinden şikayet dilekçesinde konu ettiği, Egemen Bağış ile Metehan Demir arasındaki telefon görüşmesinde geçtiği iddia edilen sözlerin, "halkın İslam dinine mensup kesiminin kutsal kitabı olan Kur'an ayetlerinin bir kısmına yönelik alaycı ifadeleri dolayısıyla bu dine mensup insanları rencide ettiği ve benimsediği dini değerleri aşağıladığının söylenebileceği" kaydedilen kararda, ancak 18 Mart 2014'te internet ortamına düşen ve "basında yayınlandığı ileri sürülen" telefon görüşmelerinin bütün halinde değerlendirildiğinde, "yasal çerçevede verilmiş meşru bir dinleme kararına dayanmadığı" ifade edildi.
"Bu bağlamda yapılacak bir soruşturma ya da kovuşturma için değerlendirilebilecek yasal hukuki delil niteliğinde bulunmadığı", "yapıldığı iddia olunan telefon görüşmesinin iki kişi arasında gerçekleştiği ve bu itibarla TCK 216/3. maddesinde yazılı suça ilişkin kurucu unsur olan 'aleniyet' şartının olayda mevcut bulunmadığı" aktarılan kararda, "başlangıçta alenen yapılmamış olması sebebiyle, daha sonra kamuoyunun herhangi bir şekilde konuşmalardan haberdar olmasının aleniyet şartının vücuduna imkan vermeyeceği ve anılan suçu oluşturmayacağı" bildirildi.
Kararda, bu gerekçelerle Bağış hakkında "kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" karar verildiği belirtildi.