Türkiye Avrupa birliği’nın kapısını ilk 1959 yılında çalmıştı. Ancak 2005 yılında Türkiye’nin AB üyeliği görüşmelerinde yeni etap başlamış, 2009’da ise fiilen çıkmaza girmişti. Bugün 18 görüşme konusu askıya alınmıştır, bunlardan sekizi AB, onu ise Kıbrıs ve Fransa’nın inisiyatifinde askıya alınmadı. AB, sürekli olarak Türkiye’den listesi değişen taleplerde bulunuyor. Görüşmelerin amaçları değişmekte, Türkiye’nin İslam dünyasına ait oluşu sorun yapılmakta, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘Avrupa halklar ailesine’ ait olmasının doğru olup olmadığı konusunda şüpheler dile getirilmektedir. Sonuçta Türkiye’nin bu konudaki kaderi belirsiz kalıyor. Yeri gelmişken hatırlatalım, Erdoğan’ın Berlin’de hitap ettiği Almanya şansölyesi Angela Merker, daha önce Fransa Devlet Başkanı Nicola Sarkozy ile beraber Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınmasına karşı çıkmış ve ‘AB’nin ayrıcaklıklı partneri’ statüsü verilmesini teklif etmişti. Şimdi de Brüksel’de ‘Türkiye’ye boş sözler vermeyi bırakmalı, bu ülke ile ortak bir ekonomik ve kültürel alan yaratılmalı’ düşüncesini savunan politikacıların yaklaşımı gittikçe güç kazanıyor. Ancak tüm şikayet konuları tek bir noktaya birleşiyor: Türkiye bir Avrupa ülkesi değildir, hiç bir zaman olmadı ve olması ihtimali de yok.
Türkiye ekonomisinde de her şeyin iyi olduğu söylenemez. UBS analiz uzmanı Reinhard Klause ‘Türkiye HSMH artış temposunun %6-8 olduğu günler artık geride kaldı’ diyor. Eğer Türkiye %3’lük bir oranı yakalasa bile diğer ülkelerdeki gelişme modellerinde meydana gelen değişmeler nedeniyle ya yabancı modellere uyum sağlayacak ya da kendi modelini aramak zorunda kalacak. Diğer yandan başbakan yardımcısı Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada ‘ülkedeki iç talep sıfıra kadar indi, eğer Yakın Doğu ülkelerine olan ihracat artışı olmasa Türkiye ikinci çeyrekte resesyona girebilirdi’ dedi. Bu da ihracatında yarıya yakın payı olan Avrupa’daki krizin Türkiye’nin ekonomisine reel etkilerde bulunmaya başladığı anlamına geliyor. Ancak sorun sadece bununla da sınırlı değil. Türk mallarının Avrupa’daki kullanımının hızlı bir şekilde azalması, oturmuş Türk-Avrupa ticari-ekonomik şirketsel bağların kopmasına, ülkede yatırım aktivitesinin azalmasına neden olacak.
Avrupa’nın borç krizinden çıkış süreci çok zorlu geçiyor. Bir bütün olarak borç krizi, en azından bu etapta, milyonluk krediler ile kapatılabilir. Ancak şimdi birinci plana, ekonomik sorunların yanı sıra, bazı AB ülkelerinin ulusal gelişim sorunları çıkmaktadır. Bu durumu Avrupa Birliği’nin geleceği konusundaki tartışmalar yansıtmaktadır. Uzmanlar artık döviz geleceği hakkında değil politik birleşme konularında tartışıyorlar. Sosyologlar AB’nin kurulması ile ilgili referandum bugün yapılsa, Almanya ve Fransa halkının yarıdan çoğunun komşuları ile birleşmeyi kabul etmeyeceğini söylüyorlar. İngiliz politika uzmanı John Crowley’e göre kimse Avrupa’nın yeniden değerlendirilmesi ne sonuçlar getirir ve yeni Avrupa’da Türkiye’ye yer bulunabilir mi bilmiyor. İşte bu ortamda, anlaşılan o ki Erdoğan’ın ‘Avrupa tezlerinin’ yoklama niteliğinde olduğunu kabul etmek gerekir.
Türkiye’nin AB konusunda alternatifi var mı? Geçtiğimiz günlerde Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından Avrupa Birliği benzeri bir Avrasya Birliği kurulması düşüncesi dile getirildi. Bu düşünce, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından dile getirilen Avrupa Ekonomik Birliği kurulması projesine benziyor, ancak sadece dış çerçeve olarak. Türkiye esasen Avrasya’da karşı bir entegrasyon projesine hazırlanıyor. Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB Ankara) Uluslararsı İlişkiler Fakültesi Dekanı Tuğrul İsmail’e göre Ankara ciddi bir şekilde Avrupa’daki ayrılış süreçlerinin sonuçlarından endişe duyuyor, çünki bu gelişmeler ülkenin ekonomik planlarına yansıyacaktır. Bugün AB ülkelerinin Türkiye’ye yaptıkları yatırım tüm yabancı yatırımların %77.4’nü teşkil etmektedir.
Erdoğan Berlin’de konuşurken şunları söyledi: ‘Biz genç ve dinamik bir şekilde gelişen bir ülkeyiz, böyle bir ülke olarak da kalmaya niyetliyiz. 2023’de modern Türkiye’nin kuruluşunun 100. yılı kutlanacak. O tarihe kadar dünyanın ekonomik bakımdan en güçlü on devleti arasına girmemiz gerekiyor’. Ancak Avrupa’da endişe kaynağı olan başka süreçler devam ediyor. Sosyolagların açıklamalarına göre Türkiye’deki demografik durum şimdiki seviyede kalacak olursa fazla değil, 15 yıl sonra kıtanın en kalabalık nüfusuna sahip olacak ve ‘Avrupa’yı silahsız yutacaktır’. Yapılan anketler Türkiye’nin birleşmesine en fazla %57 ile Almanlar, %62 ile Fransızlar karşılar. Hollandalılar ve Avusturyalılar da bu ihtimale olumsuz bakıyorlar. Türkiye’nin sadece 100. kuruluş yıldönümünde AB üyesi olması konusunda ne düşündüğü şeklindeki bir soruya Erdoğan Berlin’de şöyle cevap verdi: ‘Türkiye’de bu kadar uzun bekleyeceklerini sanmıyorum’. Diğer yandan o zamana kadar Türkiye’nin Avrupa için ‘yabancı’ kalması ihtimali çok az, oysa Yakın Doğu’da görülür bir şekilde ‘bizden’ haline gelmektedir.dedi.