Nature Genetics dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçları mikrobiyomların temsil ettiği 'mineral mezarlığının' değişen beslenme şekli ve sağlık koşullarına rağmen hayatta kalmayı sürdürdüğünü gösterdi. Araştırmacılar, tedavi amaçlı ilk antibiyotiklerin üretildiği 1940'lı yılların en az 800 yıl öncesinde, insan ağzındaki mikrobiyomların antibiyotiklere direnmek için en temel genetik yapıya da sahip olduğunu da açıkladılar.
Mikrobiyal Pompei
Antik zamanlardaki beslenme şekline ait bilgiler elde etmeyi de başaran bilim insanları, kemiğe kıyasla diş bakteri plağının toprağa karışırken moleküler yapısını daha iyi koruduğuna dikkat çekti. Zürih Üniversitesi'nden Dr. Christina Warinner'in başını çektiği ekip, böylece biyomolekülleri bozulmayan DNA'yı inceleme şansı buldu.
Antik diş plağının DNA diziliminin çıkarılmasıyla ilk önemli periyodontal patoenlerden birine ait genomu elde eden Warinner, 'insanlarla bağlantılı en eski mikroplara ait bilgilere ulaşmış olabileceklerini' belirtti.
Warinner, 'diş plağının insanların beslenme alışkanlıkları ve çevreleri hakkında bilgiler sakladığı ve bu sayede antik insanların kültürü ve yaşayışları hakkında yeni bilgilere ulaşabileceklerini' söyledi.
Araştırmada yer alan York Üniversitesi'nden Profesör Matthew Collins ise "Ulaştığımız biyomoleküllerin korunmuşluk derecesi etkileyici derecede yüksek. Mineral bir ortamda korunmuş mikrobiyomlar bir nevi mikrobiyal Pompei'yi temsil ediyor' ifadesini kullandı. Çok küçük biyolojik numunelerden elde edilecek verilerin, insan ağzındaki mikrobiyomların ve ağız hastalıklarının tarihinin anlaşılması adına önemli bilgiler sunması bekleniyor.