Piramit Haber

Kanserli Hastalarda Diğer Tedavi Yöntemleri

Sağlık

Kanserli Hastalarda Diğer Tedavi Yöntemleri Olan; Angiogenez İnhibibitör Tedavisi, Kanserde Biyolojik Tedaviler, Biyolojik Tedavi, Kemik Iliği Ve Periferik Kök Hücre Nakli ve Hedef Tedaviler Hakkında detaylı bilgileri burada bulabilirsiniz.

İÇİNDEKİLER:

Angiogenez İnhibibitör Tedavisi Kanserde Biyolojik Tedaviler Biyolojik Tedavi Kemik Iliği Ve Periferik Kök Hücre Nakli ve Hedef Tedaviler

Angiogenez İnhibibitör Tedavisi

Tümörlere kan desteğini azaltmak için yapılan tedavilerin genel özeti...

1) Anjiogenez nedir? Anjiogenez yeni kan damarlarının oluşumu demektir. Anjiogenez vücutta üretilen belli kimyasallar tarafından kontrol edilen bir süreçtir. Bu kimyasalların bazıları hücreleri zarar görmüş kan damarlarını onarmak veya yenilerini oluşturmak için uyarır. Anjiogenez inhibitörleri denen diğerleri ise bu sürecin durdurulmasını işaret eder.

2) Kanserde anjiogenez niçin önemlidir? Anjiogenez kanserin büyümesinde ve yayılmasında önemli bir rol oynar. Yeni kan damarları kanser hücrelerini oksijen ve besin maddeleriyle “besler” ve böylece bu hücrelerin büyümesine, yakınlardaki dokulara saldırmasına, vücudun diğer bölümlerine yayılarak yeni kanser kolonileri kurmasına olanak sağlar.

3) Anjiogenez tümörlerde nasıl durdurulabilir? Tümörler yeni kan damarları olmaksızın büyüyüp yayılamayacakları için, bilim adamları anjiogenezi duruduracak yöntemler bulmaya çalışmaktadır. Bilim adamları aynı zamanda antinjiogenetik ajanlar adı verilen doğal ve yapay anjiogenez inhibitörleri üzerine çalışmakta ve bu kimyasalların yeni kan damarlarının oluşumunu önleyerek kanserin büyümesini yavaşlatıp engelleyebileceklerini ummaktadırlar.

4) Günümüzde herhangi bir anjiogenez inhibitörü insanlardaki kanserin tedavisinde kullanılmakta mıdır? Evet. ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), bevacizumab (Avastin®) adlı ilacı vücudun diğer bölgelerine sıçramış olan kolorektal kanserlerin (bağırsak ve rektum kanserleri), bazı non-small cell akciğer kanserlerinin (küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri) ve vücudun başka bölgelerine yayılmış olan bazı meme kanserlerinin tedavisinde diğer ilaçlarla birlikte kullanımını onaylamıştır. Bevacizumab tümörün büyümesini geciktirdiği ve daha da önemlisi, hastaların yaşamını uzattığı kanıtlanmış olan ilk anjiogenez inhibitörüdür.

FDA ayrıca anti anjiogenik etkinliği olan diğer ilaçları da multipl myelom, mantlehücreli lenfoma, gastroentestinal stromal tümörler (GIST) ve böbrek kanserinde tedavi için kullanımını onaylamıştır.

Araştırmacılar ayrıca bu ilaçların diğer kanserlerin tedavisi için de incelemektedirler (bkz. Soru 8).

5) Anjiogenez inhibitörlerinin avantajları nelerdir? Angiogenez inhiitörlerinin yan etkileri genellikle çok hafif olup sağlıklı hücrelerin çoğuna karşı toksik değildirler. Kemoterapi ilaçlarının aksine, uzun süre kullanılsalar dahi, tümörlerin anjiogenez inhibitörlerine karşı direnç oluşturmadıkları düşünülmektedir.

Anjiogenez inhibitörleri bazı kemoterapi ilaçları ile radyasyon tedavisinin kombine verilmesi durumunda etkinliklerinin artmasına yardımcı olabilir.

6) Anjiogenez inhibitörlerinin sınırlı kaldıkları alanlar nelerdir? Anjiogenez inhibitör tedavisi tümörleri öldürmeyebilir, ancak tümörlerin büyümelerini engelleyebilir. Bu nedenle, nu tür tedavinin uzun bir süre uygulanması gerekebilir. Anjiogenez yara iyileşmesinde ve üremede önemli olduğu için, antianjiogenik ilaçların uzun süreli kullanımı kanama, kan pıhtılaşması, kalp fonksiyonları, bağışıklık sistemi (immün sistem) ve üreme sistemi ile ilgili sorunlara neden olabilir (1).

7) Anjiogenez inhibitörleri ile tedavinin herhangi bir komplikasyonu veya yan etkisi var mıdır? Bu tedaviyi gören bir hastanın bağışıklık sistemi bozulabilir, bu da hastayı enfeksiyonlara daha duyarlı hale getirir ve yaraların iyileşmesini tamamen olmasa da kısmen önleyebilir. Hastalarda üreme problemleri görülebilir ve hasta antianjiogenik ilacı kullanırken hamile kalırsa fetüsün de zarar görmesi olasıdır. Kalp sorunları ve yüksek tansiyon kötüleşebilir, kanama ya da kan pıhtılaşma riskleri de aratabilir (1).

Anjiogenez inhibitör tedavisi halen araştırma halinde olduğu için, olası tüm komplikasyonlar ve yan etkiler henüz tam bilinememektedir.

8) Anjiogenez inhibitör tedavisinin geleceği nedir? Diğer anjiogenez inhibitörleri halen klinik deneylerle (araştırma çalışmalarıyla) araştırılmakla birlikte, insanlardaki kansere karşı etkili olup olmadıkları henüz gösterilmemiştir. Bu anjiogenez inhibitörlerinin insan kanserini tedavisinde güvenilir ve etkili olduğu kanıtlanırsa, FDA tarafından onaylanarak yaygın kullanıma sokulabilirler.

Kanserde Biyolojik Tedaviler

1) Biyolojik tedavi nedir? Biyolojik tedavi (bazen imunoterapi, biyoterapi veya biyolojik yanıt değiştirici tedavi de denir), cerrahi girişim, kemoterapi ve radyasyon tedavisini de içeren kanser tedavi ailesine yeni eklenen bir tedavi türüdür. Biyolojik tedaviler vücudun bağışıklık sistemini doğrudan ya da dolaylı olarak, kanserle savaşmak ya da bazı kanser tedavileri nedeniyle oluşabilen yan etkileri azaltmak için kullanırlar.

2) Bağışıklık sistemi nedir ve nelerden oluşur? Bağışıklık sistemi vücudu “yabancı” ya da “kendinden olmayan” istilacılara karşı birlikte savunan karmaşık bir hücre ve organlar ağıdır. Bu ağ vücudun enfeksiyonlar ve hastalıklara karşı başlıca savunmalarından birini oluşturur. Bağışıklık sistemi kanser de dahil olmak üzere hastalıklara karşı çeşitli yollarla savaşır. Örneğin, bağışıklık sistemi vücuttaki sağlıklı hücrelerle kanser hücreleri arasındaki farkı algılayarak kanserli hücreleri yok etmek için çalışır. Bununla birlikte, bağışıklık sistemi kanser hücrelerini her zaman “yabancı” olarak tanımayabilir. Ayrıca, bağışıklık sistemi bozulduğunda ya da yeterince çalışmadığında kanser ortaya çıkabilir.

Biyolojik tedaviler bağışıklık sisteminin yanıtlarını onarmak, uyarmak veya artırmak için tasarlanmıştır.
Bağışıklık sistemi hücreleri aşağıdakileri içerir:

Lenfositler kanda ve vücudun pek çok bölümünde bulunan bir tür beyaz kan hücreleridir. Lenfosit türleri arasında B hücreleri, T hücreleri, ve Doğal Öldürücü hücreler bulunur.

B hücreleri (B lenfositleri) olgunlaşarak antikor (immunoglobulin) denen proteinleri salgılayan plazma hücrelerine dönüşürler. Antikorlar antijen adı verilen yabancı maddeleri tanıyarak onlara bir anahtarın kilide girmesi gibi bağlanırlar. Her B hücresi tipi tek bir özel antikor üretir. Bu antikor da sadece bir özel antijeni tanır.

T hücreleri (T lenfositleri) başlıca sitokinler denen proteinleri üreterek çalışırlar. Sitokinler bağışıklık sistemine ait hücrelerin birbirleri ile iletişim kurmasını sağlar. Sitokinler içinde lenfokinler, interferonlar, interlökinler ve koloni-uyarıcı faktörler bulunur. Sitotoksik T hücreleri denen bazı T hücreleri enfekte olmuş, yabancı ya da kanserli hücrelere doğrudan saldıran gözenek-oluşturucu proteinler salgılarlar. Yardımcı T hücreleri (Helper T cells) denen diğer T hücreleri diğer bağışıklık sistemi savunucularına işaret göndermek üzere sitokinler salgılayarak bağışıklık yanıtını düzenlerler.

Doğal Öldürücü hücreler (Natural Killer cells (NK cells)) bir çok yabancı istilacıya, enfekte olmuş ve kanserli hücrelere bağlanarak onları öldüren güçlü sitokinler ve gözenek-oluşturucu proteinler salgılarlar. Sitotoksik T hücrelerinin aksine, hedefleri ile ilk karşılaştıklarında çok çabuk saldırmaya programlanmışlardır.

Fagositler mikroskobik organizmaları ve parçacıkları fagositoz denen işlemle yutup sindirebilen beyaz kan hücreleridir. Birçok çeşit fagosit vardır, bunlar içinde kanda dolaşan monositler ve tüm vücuttaki dokularda yer alan makrofajlar bulunur.

3) Biyolojik yanıt değiştiriciler nelerdir ve kanser tedavisinde nasıl kullanılabilirler? Bazı antikorlar, sitokinler ve diğer bağışıklık sistemi maddeleri kanser tedavisi için laboratuarda üretilebilir. Bu maddelere sıklıkla biyolojik yanıt değiştiricileri (BRM) denir. BRM’ler vücudun bağışıklık savunması ile kanser hücreleri arasındaki etkileşimi değiştirerek vücudun hastalıkla savaşma yeteneğini artırabilir, yönlendirebilir ya da bu yetenek kaybolmuşsa tekrar kazandırabilir. BRM’ler arasında interferonlar, interlökinler, koloni-uyarıcı faktörler, monoklonal antikorlar, aşılar, gen tedavisi, ve spesifik olmayan immunomodulatör (bağışıklık sistemini yönlendiren) ajanlar yer alır. Bu BRM’lerin her biri 4. ilâ 10. Sorularda açıklanmıştır.

Araştırmacılar yeni BRM’ler keşfetmeye, bu maddelerin nasıl etki ettiğini araştırmaya ve bunları kanser tedavisinde kullanmak için yöntemler geliştirmeye devam etmektedirler.
Biyolojik tedaviler şu amaçlar için kullanılabilir:

Kanser gelişimine izin veren süreçleri durdurmak, kontrol altına almak veya baskılamak. Kanser hücrelerini daha tanınabilir hale getirmek, böylece bu hücreleri, bağışıklık sistemi tarafından yok edilmeleri için daha duyarlılaştırmak. T hücrerleri, NK hücreleri ve makrofajlar gibi bağışıklık sistemine ait hücrelerin öldürücü gücünü artırmak. Kanser hücrelerinin büyüme şablonlarını sağlıklı hücreler gibi davranmalarını sağlamak üzere değiştirmek. Normal bir hücreyi veya prekanseröz (kanser öncesi) bir hücreyi kanserli bir hücre haline getiren süreci durdurmak veya tersine çevirmek. Vücudun kemoterapi veya radyasyon gibi diğer kanser tedavileriyle yok edilen ya da zarar gören normal hücreleri onarma veya yerine yenilerini koyma yeteneklerini artırmak. Kanser hücrelerinin vücudun diğer bölümlerin sıçramasını önlemek.

Bazı BRM’ler belli kanser türlerinde tedavinin standart bir parçasıyken, diğer tip kanserlerin tedavilerindeki kullanımları ile ilgili klinik deneyler (araştırma çalışmaları) halen yürütülmektedir. BRM’ler tek başlarına veya birbirleriyle kombine halde uygulanırlar. Radyasyon tedavisi ve kemoterapi gibi diğer tedavilerle birlikte de uygulanmaktadırlar.

4) İnterferonlar nedir? İnterferonlar (IFN’ler) vücutta doğal olarak bulunan sitokin türleridir. BRM olarak kullanılmak üzere laboratuarda üretilen ilk sitokinlerdir. Başlıca üç tip interferon bulunur—interferon alfa, interferon beta, interferon gamma; interferon alfa kanser tedavisinde en sık kullanılan tiptir.
Araştırmacılar interferonların, kanser hastasının bağışıklık sisteminin kansere karşı olan tepkisini artırabildiğini bulmuşlardır. Buna ek olarak, interferonlar kanser hücrelerine doğrudan etki ederek bunların büyümesini yavaşlatabilir veya daha normal davranış gösteren hücrelere dönüşmelerine öncülük eder. Araştırmacılar interferonların aynı zamanda NK hücrelerini, T hücrelerini ve makrofajları uyararak bağışıklık sisteminin kansere karşı fonksiyonunu artırdığına da inanmaktadırlar.

ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) interferon alfanın hairy cell lösemi, melanom, kronik myeloid lösemi ve AIDS’e bağlı Kaposi sarkomunu da içeren belli kanser tiplerinde tedavi için kullanımına onay vermiştir. Çalışmalar interferon alfanın böbrek kanseri ve non-Hodgkin lenfoma gibi diğer kanserlerin tedavisinde de etkili olabileceğini göstermiştir. Araştırmacılar çok sayıda kanserin tedavisi için interferon alfa ile diğer BRM’lerin veya kemoterapinin kombinasyonlarını klinik deneylerde araştırmaktadırlar.

5) İnterlökinler nedir? İnterferonlar gibi, interlökinler de (IL’ler) vücutta doğal olarak bulunurlar ve laboratuar ortamında da üretilebilirler.
Pek çok interlökin tanımlanmıştır:

İnterlökin-2 (IL-2 veya aldeslökin) kanser tedavisinde en yaygın olarak çalışılmış olan interlökin türüdür. IL-2 kanser hücrelerini yok eden lenfositler gibi pek çok bağışıklık hücresinin büyümesini ve aktivitesini uyarır. FDA IL-2’yi metastatik (başka yere yayılan) böbrek kanseri ve metastatik melanomun tedavisi için onaylamıştır.

Araştırmacılar lösemi, lenfoma ile beyin, kolorektal (kalın bağırsak-rektum), yumurtalık, meme ve prostat kanserlerini de içeren diğer bir çok kanserin tedavisinde interlökinlerin yararlarını araştırmaya devam etmektedir.

6) Koloni-uyarıcı faktörler nelerdir? Koloni-uyarıcı faktörler (CSF'ler) (bazen hematopoetik büyüme faktörleri adı da verilir) genellikle tümör hücrelerini doğrudan etkilemezler; daha çok kemik iliği kök hücre hücrelerinin bölünerek akyuvar, platelet veya alyuvarlara dönüşümünü uyarırlar. Kemik iliği tüm kan hücrelerinin kaynağı olduğu için, vücudun bağışıklık sisteminde kritik bir öneme sahiptir.

Bağışıklık sisteminin CSF’ler ile uyarılması kanser tedavisi gören hastalarda yararlı olabilir. Antikanser ilaçlar vücudun akyuvar, alyuvar ve platelet yapma yeteneğini azaltabileceği için bu ilaçları alan hastalarda enfeksiyon gelişmesi, anemik olunması ve kanama riskleri yüksektir.

Doktorlar kan hücrelerinin üretimini uyarmak için CSF’leri kullanarak enfeksiyon riskini artırmadan veya kan ürünleri nakline gerek duymadan antikanser ilaçların dozlarını artırabilirler. Sonuç olarak, araştırmacılar CSF’lerin özellikle yüksek doz kemoterapi ile kombine edildiklerinde yararlı olduklarını belirlemişlerdir.

CSF’lere ve bunların kanser tedavisindeki kullanımlarına ait bazı örnekler şunlardır:

G– CSF (filgrastim) ve GM–CSF (sargramostim) akyuvarların sayısını artırarak kemoterapi alan hastalarda enfeksiyon riskini azaltır. G– CSF ve GM–CSF ayrıca kök hücre ya da kemik iliği nakilleri için hazırlık yapılırken kök hücre üretimini uyarabilirler. Eritropoetin (epoetin) alyuvarların sayısını artırabilir, böylece kemoterapi alan hastalarda alyuvar nakillerine olan gereksinimi azaltır. Interlökin-11 (oprelvekin) vücudun platelet yapımına yardımcı olur ve kemoterapi alan hastalarda platelet nakillerine olan gereksinimi azaltır

Bilim adamları klinik deneylerle CSF’lerin lenfoma, lösemi, multipl myelom, melanom ile beyin, akciğer, yemek borusu, meme, rahim, yumurtalık, prostat, böbrek, kalın barsak ve rektum kanserlerini de içeren pek çok çeşit kanserin tedavisinde kullanımını araştırmaktadır.

7) Monoklonal antikorlar nedir? Araştırmacılar laboratuarda üretilen ve monoklonal antikorlar adı verilen (MOAB’ler veya MoAB’ler) bazı antikorların etkinliğini değerlendirmektedir. Bu antikorlar tek bir tip hücre tarafından üretilir ve belli bir antijene özeldir. Araştırmacılar çeşitli kanser hücrelerinin yüzeyinde bulunan antijenlere özel MOAB’lerin üretim yöntemlerini incelemektedirler.

MOAB’leri üretmek için bilim insanları ilk önce insan kanser hücrelerini farelere enjekte ederler. Buna yanıt olarak farenin bağışıklık sistemi bu kanser hücrelerine karşı antikorlar üretir. Bilim insanları daha sonra farenin bu antikorları üreten plazam hücrelerini ayırarak laboratuarda üretilen hücrelerle kaynaştırırlar; böylece hibridoma denen “hibrid” (melez) hücreler oluşur. Hibridomalar bu saf antikorları (MOAB’leri) büyük miktarlarda sonsuza dek üretebilirler.
MOAB’ler kanser tedavisinde bir çok şekilde kullanılabilirler:

Belli tipte kanserlerle etkileşime giren MOAB’ler hastanın bağışıklık sistemini kansere karşı uyarabilirler. MOAB’ler hücre büyüme faktörleri ile etkileşime girmek üzere programlanabilirler, böylelikle kanser hücrelerinin büyümelerini engelleyebilirler. MOAB’ler antikanser ilaçları, radyoizotoplar (radyoaktif maddeler) diğer BRM’ler veya diğer toksinlerle bağlantılı olabilirler. Antikorlar kanser hücrelerine tutunduklarında tümör hücrelerini yok etmeye yarayan bu zehirleri doğrudan kanserli hücreye iletirler.

Radyoizotop taşıyan MOAB’ler de kolorektal (kalın barsak-rektum), yumurtalık ve prostat kanseri gibi bazı kanserlerin tanısında yararlı olabilirler.

Rituximab ve Trastuzumab FDA tarafından onaylanmış MOAB’lere örnektir. Ritumab non-Hodgkin lenfoma tedavisinde kullanılmaktadır. Herceptin, HER-2 adı verilen proteini aşırı miktarda üreten tümörleri olan metastatik (yayılmış) meme kanserli hastaların tedavisinde kullanılır. Klinik deneylerde araştırmacılar MOAB’leri lenfoma, lösem,, melanom ile beyin, meme, akciğer, kalın barsak, rektum, yumurtalık, prostat ve diğer bölgelerdeki kanserlerin tedavisinde test etmektedirler.

8) Kanser aşıları nedir? Kanser aşıları halen araştırılan biyolojik tedavilerin bir türüdür. Kızamık, kabakulak ve tetanos gibi enfeksiyon hastalıklarında uygulanan aşılar hastalık oluşmadan önce kişiye enjekte edilir.

Bu aşılar vücuttaki bağışıklık hücrelerini enfeksiyona yol açan ajanların yüzeyinde bulunan zayıflatılmış antijenlere maruz bıraktıkları için etkilidirler. Bu sayede bağışıklık sistemi enfeksiyona yol açan ajana karşı özel olarak antikorlar üreten plazma hücrelerinin yapımını artırır. Bağışıklık sistemi ayrıca enfeksiyon ajanını tanıyan T hücrelerinin yapımını da artırır. Bu aktive edilmiş bağışıklık hücreleri antijenle karşılaşmalarını hatırlarlar, böylece ajanın vücuda bir sonraki girişinde bağışıklık sistemi önceden hazırlanmış olur ve enfeksiyonu durdurur.

Araştırmacılar hastanın bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini tanımaya teşvik edecek aşılar geliştirmektedir. Kanser aşıları var olan bir kanseri tedavi etmek üzere (terapötik aşılar) ya da kanser oluşumunu önlemek için (profilaktik aşılar) tasarlanmıştır. Terapötik aşılar hastaya kanser tanısı konduktan sonra enjekte edilir. Bu aşılar var olan tümörlerin gelişmesini durdurabilir, kanserin nüksetmesini engelleyebilir veya önceki tedavilerle öldürülememiş olan kanser hücrelerini yok edebilir. Kanser aşıları tümör küçükken verildiğinde kanseri tamamen yok edebilir. Buna karşın, profilaktik aşılar sağlıklı insanlara kanser oluşmadan önce verilir. Bu aşılar bağışıklık sisteminin kansere neden olabilecek virüslere karşı saldırmasını uyarmak üzere tasarlanmıştır. Bu kanser yapan virüsleri hedef alarak doktorlar belli tip kanserlerin gelişmesini önlemeyi umut etmektedirler.

İlk kanser aşısı klinik deneyleri başlıca melanomlu hastalarda yürütülmüştür. Terapötik aşılar ayrıca lenfoma, lösemi ile beyin, meme, akciğer, böbrek, yumurtalık, prostat, pankreas, kalın barsak ve rektum kanserlerini de içeren pek çok çeşit kanserin tedavisinde kullanımını araştırmaktadır. Araştırmacılar aynı zamanda rahim ağzı (serviks) ve karaciğer kanserlerinin önlenmesi için koruyucu (profilaktik) aşılarla ilgili araştırmalar da yürütmektedir. Bunların yanında, bilim insanları kanser aşılarının diğer BRM’leri ile birlikte kullanılabileceği yöntemleri de araştırmaktadırlar.

9) Gen tedavisi nedir? Gen tedavisi bir kişinin hücrelerine hastalıkla savaşması için genetik maddenin verildiği deneysel bir tedavidir. Araştırmacılar hastanın bağışıklık sisteminin kansere karşı verdiği yanıtı artıracak gen tedavisi yöntemlerini araştırmaktadırlar. Örneğin, bir bağışıklık hücresinin içine kanser hücrelerini daha iyi tanıyıp saldırmasını sağlamak için bir gen yerleştirilebilir. Başka bir yaklaşım ile, bilim insanları kanser hücrelerinin içine sitokin üretimine neden olacak genleri yerleştirerek bağışıklık sistemini uyarırlar. Günümüzde gen tedavisi ve bunun kanserin biyolojik tedavisindeki potansiyel uygulamalarını araştıran klinik deneyler yürütülmektedir.

10) Spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlar nelerdir? Spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlar bağışıklık sistemini uyaran ya da dolaylı yoldan güçlendiren maddelerdir. Sıklıkla, bu ajanlar temel bağışıklık sistemi hücrelerini hedefleyerek sitokin ve immunglobulinlerin yapımında artış gibi ikincil yanıtların oluşmasını sağlarlar. Kanser tedavisinde kullanılan spesifik olmayan bağışıklık düzenleyici ajanlardan ikisi bacillus Calmette-Guerin (BCG) ve levamisol’dür.

Tüberküloz aşısı olarak yaygın şekilde kullanılan BCG, cerrahi girişim sonrası yüzeyel mesane kanserinin tedavisinde de kullanılmaktadır. BCG bu işi inflamatuar (iltihap yapıcı) ve belki de bir bağışıklık yanıtı oluşturarak yapıyor olabilir. Mesane içine BCG eriyiği verilerek bunun hasta idrarını yapmadan 2 saat orada kalması sağlanır. Bu tedavi 6 hafta boyunca, genellikle haftada bir kez uygulanır.

Levamisol bazen florourasil (5–FU) kemoterapisi ile beraber ameliyat sonrası evre III (Duke evrelemesinde C) kolon kanserinin (kalın bağırsak kanseri) tedavisinde kullanılır. Levamisol baskılanmış bağışıklık fonksiyonunu düzeltme etkisi gösteriyor olabilir.

11) Biyolojik tedavilerin yan etkileri var mıdır? Diğer kanser tedavi türleri gibi biyolojik tedaviler de çok sayıda yan etkiye neden olabilir ve bunlar kullanılan ajandan ajana ve tedavi edilen hastadan hastaya değişkenlik gösterebilir. BRM’lerin enjekte edildiği bölgede kızarıklıklar ve şişme görülebilir. İnterferon ve interlökinlerin de yer aldığı pek çok BRM’ler ateş, titreme, bulantı, kusma ve iştahsızlık gibi gribal belirtilere yol açabilir. Halsizlik de bazı BRM’lerin bir başka sık görülen yan etkisidir. Tansiyon da etkilenebilir. IL-2’nin yan etkileri verilen doza bağlı olarak sıklıkla şiddetli olabilir. Yüksek doz IL-2 ile tedavi edilen hastaların yakından takip edilmeleri gerekir. CSF’lerin yan etkileri arasında kemik ağrısı, halsizlik, ateş ve iştahsızlık bulunur. MOAB’leri yan etkileri değişkenlik gösterir ve ciddi alerjik reaksiyonlar oluşabilir. Kanser aşıları kas ağrısı ve ateşe neden olabilir.

Biyolojik Tedavi

Biyolojik tedavi nedir? Biyolojik tedavi bağışıklık sisteminizle birlikte çalışan bir tedavi türüdür. Kanserle mücadelede veya kemoterapi gibi diğer kanser tedavilerine bağlı olarak gelişen yan etkilerin (aldığınız ilaçlara karşı vücudunuzun verdiği reaksiyonun) kontrol altına alınmasında yararlı olabilir.

Biyolojik tedavi ile kemoterapi arasındaki fark nedir? Biyolojik tedavi ile kemoterapinin her ikisi de kanserle mücadelede uygulanan tedavilerdir. Benzer görülmelerine karşın, farklı yollarla iş görürler. Biyolojik tedavi bağışıklık sisteminizin kanserle savaşmasına yardımcı olur. Kemoterapi ise kanser hücrelerine doğrudan saldırır.

Biyolojik tedavi kanserle nasıl mücadele eder? Doktorlar, biyolojik tedavinin bağışıklık sisteminizin kanserle savaşmasına nasıl yardımcı olduğundan tam emin değildirler.

Fakat şu şekilde olabileceğini düşünmektedirler:

Biyolojik tedavi kanser hücrelerinin gelişimini durdurabilir ya da yavaşlatabilir. Bağışıklık sisteminin kanser hücrelerine zarar vermesini ya da onları yok etmesini kolaylaştırabilir. Kanser hücrelerinin vücudun diğer bölümlerin sıçramasını önler.

Bağışıklık sistemi nedir ve nasıl çalışır? Bağışıklık sisteminiz içinde dalak, lenf bezleri, bademcikler, kemik iliği ve akyuvarlar yer alır. Bunların tümü sizi enfeksiyon kapmaktan ya da hastalanmaktan korumaya yardımcı olur.
Bağışıklık sisteminiz gerektiği gibi çalıştığında sizi sağlıklı tutan “iyi” hücrelerle hastalık oluşturan “kötü” hücreleri ayırt edebilir. Ancak bazen, bu böyle olmaz. Doktorlar bağışıklık sisteminin bazen niye kanser gibi hastalıklarla savaşmadığını araştırmaktadırlar.

Akyuvarlar bağışıklık sisteminizin önemli bir parçasıdır. Doktorunuz veya hemşireniz akyuvarlarınızdan bahsederken aşağıdakiler gibi sözcükler kullanabilirler:

Monositler bir çeşit akyuvardır (beyaz kan hücresi). Lenfositler bir çeşit akyuvardır (beyaz kan hücresi). B hücreleri bir lenfosit türüdür. T hücreleri bir lenfosit türüdür. Doğal öldürücü hücreler bir lenfosit türüdür.

Bağışıklık sisteminin bölümleri

Biyolojik tedaviyle ilgili olarak doktoruma veya hemşireye soracağım sorular nelerdir?

1) Bana niçin biyolojik tedavi önermektesiniz?

Tedavi seçenekleriniz kanserinizin tipine, kanserinizin ne kadar yayıldığına ve daha önceden denemiş olduğunuz tedavilere bağlıdır. Bazı kişiler için biyolojik tedavi en iyi seçeneğidir.

2) Biyolojik tedavi benim tek tedavim mi olacak?

Bazı hastalara sadece biyolojik tedavi uygulanması gerekir. Diğerleri ise ayrıca kemoterapi ve radyasyon tedavisi de görürler. Doktorunuzla size hangi tedavinin uygulanacağını ve bunun size yararının nasıl dokunacağını konuşun.

3) Tedavimi nerede göreceğim?

Biyolojik tedavilerin bazıları evde alabileceğiniz haplar ya da iğneler şeklinde uygulanır. Diğerleri ise damar yoluyla verildiği için hastaneye ya da kliniğe gitmenizi gerekir. Bu durumda, hastane ya da klinikte ne kadar yatacağınızı önceden araştırın.

4) Ne sıklıkla tedavi göreceğim?

Tedavi şemaları değişiklikler gösterir. Biyolojik tedavi günde bir kez veya daha sık verilebilir. Diğerleri daha seyrektir, bazen haftada bir kez, belki de ayda bir ya da iki kez olabilir. Doktorunuz ne kadar sıklıkla tedavi göreceğinizi ve ne kadar süre bu tedavinin uygulanacağını size söyleyecektir.

5) Tedavimin maliyeti ne kadar tutar?

Tedavinizin maliyeti ile ilgili olarak hemşirenizle, sosyal danışmanızla veya doktorunuzla görüşün. Bağlı bulunduğunuz sağlık sigortası kurumunun biyolojik tedaviyi ödeyip ödemediğini soruşturun.

6) Olası yan etkiler nelerdir? Diğer kanser tedavi türlerinde olduğu gibi, biyolojik tedavi de bazen yan etkilere yol açabilir.

Bu yan etkiler arasında şunlar bulunabilir:

Tedavinin uygulandığı yerde kızarıklık ve/veya şişlik. Ateş, titreme, bulantı, kusma, iştah kaybı, kemik ağrısı ve kas sancıları gibi gribal belirtiler. Düşük tansiyon (kan basıncının çok düşmesi).

7) Kanser aşıları nedir?

Kanser aşıları biyolojik tedavilerin bir türüdür. Diğer aşılar (kızamık ve kabakulak aşıları gibi) siz hastalanmadan önce yapılırken, kanser tedavisi kanser hastalığı oluştuktan sonra uygulanır. Kanser aşıları kanserle mücadelenizde ve kanserin tekrarlamasını önlemede yararlı olabilir. Doktorlar sürekli olarak kanser aşıları hakkında yeni bilgiler edinmektedirler. Günümüzde melanom, lenfoma ile böbrek, meme, yumurtalık, prostat, kalın barsak ve rektum kanseri tanısı konmuş kişilere kanser aşılarının nasıl yararlı olabileceği araştırılmaktadır.

8) Bazı biyolojik tedavilerin adları nelerdir?

Biyolojik tedavinin pek çok çeşidi vardır. Aşağıda bunlarla ve kanser tedavisindeki kullanımları ilgili sık kullanılan deyimler bulunmaktadır:

Kanser tedavileri:

BCG veya Bacillus Calmette-Guérin mesane tümörünü veya mesane kanserini tedavi etmede kullanılır. IL-2 veya Interlökin-2 belli tip kanserleri tedavi eder. İnterferon alfa belli tip kanserleri tedavi eder. Rituxan veya Rituximab non-Hodgkin lenfomayı tedavi eder. Herceptin veya Trastuzumab meme kanserini tedavi eder.

Yan etkileri kontrol altında tutmak için uygulanan tedaviler:

Neupogen veya G-CSF akyuvar sayısını artırarak kemoterapi gören hastalarda enfeksiyonun önlenmesine yardımcı olur. Procrit, Epogen veya Erithropoetin anemisi olan hastalarda alyuvar yapımına yardım eder. IL-11, Interlökin-11, Oprelvekin ya da Neumega platelet (bir tür kan hücresi) yapımına yardım eder.

Kemik Iliği Ve Periferik Kök Hücre Nakli ve Hedef Tedaviler

Hedefli kanser tedavileri nelerdir? Hedefli kanser tedavileri tümör büyümesi ve ilerlemesi ile ilgili özel molekülleri etkileyerek kanserin büyümesini ve yayılmasını engelleyen ilaç veya diğer maddelerdir. Bilim insanları bu özel molekülleri sıklıkla “moleküler hedef” olarak adlandırdığı için hedefli kanser tedavilerine bazen “moleküler olarak hedeflenmiş ilaçlar,” “moleküler hedefli tedaviler” veya benzer isimler de verilir. Hedefli kanser tedavileri, kansere özel olan moleküler ve hücresel değişikliklere odaklanarak kemoterapi ve radyoterapi gibi diğer tedavi yöntemlerinden daha etkili olabilir, ayrıca normal hücrelere daha az zarar verebilir.

Pek çok hedefli kanser terapisi ABD Gıda ve İlaç Dairesi (U.S. Food and Drug Administration (FDA)) tarafından spesifik kanser türlerinin tedavisi için onaylanmıştır (ayrıntılar için soru 4 ve 5'e bakınız). Diğerleri klinik deneyler (insanlarla yapılan araştırma çalışmaları) yapılarak araştırılmakta ve daha pek çoğu klinik öncesi test aşamasında (hayvanlarla yapılan araştırma çalışmaları) bulunmaktadır.

Hedefli kanser tedavileri tek başlarına uygulanmak üzere, diğer hedefli tedavilerle kombine olarak ve kemoterapi gibi diğer kanser tedavileriyle birlikte kullanılmak üzere araştırılmaktadır.

Hedefli kanser tedavileri nasıl iş görür? Hedefli kanser tedavileri kanser hücrelerinin bölünmelerini (proliferasyon) ve yayılmalarını farklı yollardan engellerler. Bu tedavilerin çoğu hücre bölünmesi, hücre hareketleri, hücrenin belirli dış uyarana karşı verdiği yanıt ve hatta hücre ölümü gibi temel hücresel fonksiyonları ve aktiviteleri yöneten karmaşık bir iletişim sistemini oluşturan hücre işaretleşme yollarındaki proteinlere odaklanır. Kanser hücrelerine kontrol dışı büyümelerini ve bölünmelerini söyleyen sinyalleri engelleyerek hedefli kanser tedavileri kanserin ilerlemesinin durdurulmasına yardım edebilir ve apoptoz denilen bir süreçle kanser hücresinin ölümünü sağlayabilir. Diğer hedefli kanser tedavileri, kanser hücrelerinin ölümüne doğrudan, özellikle apoptoz başlatarak veya dolaylı yoldan, bağışıklık sistemini kanser hücrelerini tanıması ve yok etmesi için uyararak ve/veya kanser hücrelerine toksik maddeleri doğrudan ileterek neden olabilir

Bu nedenle, hedefli kanser tedavilerinin geliştirilmesi iyi hedeflerin belirlenmesini gerekli kılar; yani kanser hücre gelişiminde ve yaşamını devam ettirmesinde anahtar rol oynayan hedeflerin tanınması önemlidir. (Bu nedenle hedefli kanser tedavilerine sıklıkla “rasyonel (akılcı) ilaç tasarımı” ürünü de denmektedir.)

Örneğin, kronik myeloid lösemilerin (KML) çoğu, BCR-ABL adı verilen bir genin oluşumundan dolayı ortaya çıkar. Bu gen 9. kromozom ile 22. kromozomdan parçaların kopup yerlerini değiştirmeleri sonucu oluşur. Bu değiş tokuştan dolayı değişikliğe uğrayan kromozomlardan biri 9. kromozomdan kopan ABL geninin bir parçasını içerir. Bu gen, 22. kromozomdan gelen BCR geninin bir parçasıyla kaynaşır. ABL geni tarafından normalde üretilen protein (Abl) hücre çoğalmasının kontrolünde önemli bir rol oynayan işaretçi bir molekül olup aktif hale gelmesi için genellikle diğer işaretçi moleküllerle etkileşim içine girmelidir. Ancak, Abl’nin işaret vermesi her zaman BRC-ABL füzyon geninin ürettiği protein (Bcr-Abl) varlığında gerçekleşir. Bu aktivite KML hücrelerinin sürekli bölünmesini sağlar. Bu nedenle, Bcr-Abl hedef olmak için iyi bir molekülü temsil eder.

Hedefli tedaviler nasıl geliştirilir? Bir kez hedef tanımlandıktan sonra, bir tedavi geliştirilmelidir. Çoğu hedefli tedavi ya küçük moleküllü ilaçlardan ya da monoklonal antikorlardan oluşur. Küçük moleküllü ilaçlar tipik olarak hücrelere kolayca girebilme (diffüze olma) ve hücrelerin içinde bulunan hedeflere etki edebilme yeteneklerine sahiptirler. Monoklonal antikorların çoğu genellikle hücrenin plazma zarından geçemez ve hücrenin dışındaki veya yüzeyindeki hedeflere doğru yönlendirilirler.

Küçük moleküllü ilaçlar için uygun adaylar genellikle ilaç taramaları denen – Bcr-Abl gibi belirli bir hedefin üzerindeki binlerce test bileşiklerinin etkilerini inceleyen laboratuar testleri sırasında belirlenir. En iyi adaylar daha sonra kimyasal olarak değişime uğratılarak yakından benzerlik gösteren çok sayıda versiyon üretilir ve bunlar en etkili ve özel ilaçların tanınması için test edilir.

Buna karşın, monoklonal antikorlar önce hayvanların (en sık farenin) saflaştırılmış hedef molekülleri ile bağışıklanması ile hazırlanırlar. Bağışıklanmış olan hayvanlar hedefe yönelik pek çok tipte antikor yapacaktır. Daha sonra bu hayvanlardan, her biri tek tip antikor üreten dalak hücreleri alınarak myelom hücreleri ile birleştirilir (kaynaştırılır). Bu füzyona uğratılmış hücrelerin hücre kültüründe klonlanması ile büyük miktarlarda tek tip antikor veya monoklonal antikor üretilir. Daha sonra hedefle en iyi reaksiyona girenlerin hangileri olduğunu bulmak için bu antikorlar test edilirler.

İnsanlarda kullanılmadan önce, monoklonal antikorlar mümkün olduğunca antikorun insan olmayan kısmı kadar insana ait olan kısımlarla yer değiştirilerek “insansılaştırılırlar". Bu işlem, genetik mühendisliği sayesinde gerçekleştirilir. İnsansılaştırma işlemi insan bağışıklık sisteminin monoklonal antikoru daha hedef molekülle etkileşime girip onu işlevsiz kılmadan önce “yabancı” olarak tanımlayıp yok etmesini önlemek için gereklidir.

Hedefli kanser tedavisinde ilk hedef ne idi? Hedefli kanser tedavisinde ilk moleküler hedef bir çok meme kanserinin büyümesi için gerekli olan dişi cinsel hormonu östrojene ait hücresel reseptördü. Östrojen hücrelerin içindeki östrojen reseptörüne (estragen receptor, ER) bağlandığında ortaya çıkan hormon-reseptör kompleksi, aralarında hücre büyümesi ve bölünmesi ile ilgili olanların da bulunduğu belirli genlerin harekete geçmesine neden olur. Araştırmalar östrojenin bu reseptörlere sahip olan meme kanseri hücrelerinin (ER-pozitif meme kanseri hücreleri) büyümesini uyarıcı etkisini engellemenin tedavide etkin bir yaklaşım olduğunu göstermişlerdir.

ER-pozitif meme kanserinin tedavisi için östrojenin ER’e bağlanmasını engelleyen pek çok ilaç FDA tarafından onaylanmıştır. Tamoxifen ve toremifene ’i de içeren selektif (seçici) östrojen reseptör modülatörleri (düzenleyicileri) (SERM’ler) denen ilaçlar ER’e bağlanarak östrojenin bağlanmasını önlerler. Bir diğer ilaç, fulvestrant ER'e bağlanıp onun yok edilmesini sağlayarak hücrelerdeki ER düzeylerini düşürür.

Aromataz inhibitorleri (AI'leri) östrojenin ER-pozitif meme kanserlerinin büyümesini sağlayan yeteneğini önleyen bir diğer sınıf hedefli ilaçlardandır. Aromataz enzimi vücutta östrojen üretimi için gereklidir. Aromatazın aktivitesini durdurarak östrojen düzeyleri azaltılır ve büyümek için östrojene gereksinim duyan kanser hücrelerinin gelişmesi engellenmiş olur. AI’leri en çok menopoza ulaşmış kadınlarda kullanılır, çünkü premenopozal (menopoz öncesi) kadınlarda yumurtalıklar bu tedaviye karşı gelebilecek kadar fazla aromataz üretebilirler.
FDA tarafından ER-pozitif meme kanserinin tedavisi amacıyla üç AI onay almıştır:

Anastrozole, Exemestane, Letrozole,

Diğer hedefli tedaviler nelerdir?

Başka bir çok türlü hücresel süreçleri etkileyen hedefli kanser tedavileri geliştirilmiştir. Aşağıda bunlardan FDA onaylı olanlar listelenmiştir:

Bazı hedefli tedaviler kanserle ilgili belirli enzimleri ve büyüme faktörü reseptörlerini engeller. Bu ilaçlara aynı zamanda sinyal iletim inhibitörleri (engelleyicileri) de denir. Imatinib mesylate (nadir görülen bir mide barsak sistemi kanseri olan) gastroentestinal stromal tümör, bazı lösemi türleri, dermatofibrosarkoma protuberans, myelodisplastic/myeloproliferatif bozukluklar ve sistemic mastositoz tedavisi için onaylanmıştır. Bu ilaç, sinyal iletimine katılan ve trozin kinaz enzimleri denen bir protein sınıfının pek çok üyesini hedef alır. Bu enzimler bazı kanserlerde aşırı aktif hale gelerek kontrol dışı büyümeye yol açarlar. Imatinib mesylate küçük moleküllü bir ilaç olup bu sayede hücre membranlarını (zarlarını) geçebilir ve hücre içindeki hedeflerine ulaşabilir. Dasatinib KML’li veya akut lenfoblastik lösemili bazı hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Bu, pek çok trozin kinaz enzimini engelleyen, küçük moleküllü bir ilaçtır. Nilotinib KML’li bazı hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Bu da, küçük moleküllü bir diğer tirozin kinaz inhibitörüdür (trozin kinaz enzimini engelleyen küçük moleküllü bir diğer ilaçtır). Trastuzumab belirli tip meme kanserinin ve bazı tip gastrik (mideyle ilgili) ya da mide-yemek borusu bileşkesi adenokarsinomunun (gastroözofageal bileşke adenokarsinomu / gastroesophageal junction adenocarcinoma) tedavisi için onaylanmıştır. Bu ilaç insan epidermal büyüme faktorü reseptorü 2 (HER-2)'ye (human epidermal growth factor receptor 2 (HER-2)) bağlanan bir monoklonal antikordur. HER-2 trozin kinaz etkinliğine sahip bir reseptör olup bazı meme kanserlerinde ve diğer bazı kanser türlerinde aşırı miktarda üretilir. Trastuzumab’ın etki mekanizması tam olarak anlaşılamamakla beraber, yüksek düzeyde HER-2 üreten tümör hücrelerinin yüzeylerindeki HER-2’lere bağlanarak buradan büyümeyi sağlayıcı sinyallerin gönderilmesini engellemesi en büyük olasılıktır. Trastuzumab aynı zamanda bağışıklık sisteminin yüksek miktarda HER-2 üreten hücrelere saldırmasını uyarmak gibi başka etkilere de sahip olabilir. Lapatinib belirli tip ilerlemiş ve metastatik (vücudun diğer yerlerine yayılmış) meme kanserinin tedavisi için onaylanmıştır. Bu küçük moleküllü ilaç HER-2’nin trozin kinaz aktivitesi de dahil olmak üzere bir çok trozin kinazı engeller. Lapatinib tedavisi HER-2 sinyallerinin hücre büyümesini etkin hale getirmesini önler. Gefitinib ilerlemiş, küçük hücreli olmayan akciğer kanseri olan hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Bu ilacın kullanımı, halen uygulanmakta olan veya önceden uygulanan gefitinib tedavisinden yararlanan ya da doktorunun bu tedavinin faydalı olduğuna inandığı hastalarla sınırlıdır. Bu küçük moleküllü ilaç pek çok kanser türünde aşırı miktarda üretilen epidermal büyüme faktörü reseptöründeki (EGFR) tirozin kinaz aktivitesini engeller. Erlotinib metastatik küçük hücreli olmayan akciğer kanserini ve ameliyatla çıkarılamayan veya metastaz yapmış olan pankreas kanserini tedavi etmek için onaylanmıştır. Bu küçük molekül hücreli ilaç EGFR’nin tirozin kinaz aktivitesini engeller. Cetuximab baş ve boynun skuamoz hücreli karsinomunun ve kolorektal kanserin (kolon ve rektum kanserinin) tedavisi için onaylanmış olan bir monoklonal antikordur. EFGR’nin dış kısmına bağlanarak reseptörün büyüme sinyalleri ile etkin hale gelmesini engeller, bu da sinyal iletimini önler ve antiproliferatif (çoğalmayı önleyici) etki yapar. Panitumumab metastatik kalın barsak kanserli bazı hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Bu monoklonal antikor EGFR’e bağlanarak büyüme sinyalleri göndermesini önler. Temsirolimus ilerlemiş böbrek (renal) hücreli karsinomu olan hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Bu küçük moleküllü ilaç serin/treonin kinaz’a özel bir engelleyicidir. Tümör hücrelerinde etkin olan ve bunların büyüyüp çoğalmasını uyaran bu enzime mTOR adı da verilir. Everolimus diğer tedavilerden sonra kötüleşen ilerlemiş böbrek kanseri hastalarında veya ameliyata elverişli olmayan ve aynı zamanda tuberoz skleroz hastalığı bulunan subependimal dev hücreli astrositomlu hastalarda tedavi için onaylanmıştır. Bu küçük moleküllü ilaç immunofilin FK bağlayıcı protein-12 denen bir proteine bağlanır. Oluşan kompleks yapı daha sonra mTOR kinaza bağlanarak bu enzimi engeller. Diğer hedefli tedaviler gen ekspresyonunu (genin protein yapmak için etkin hale geçmesi) ve diğer hücresel fonksiyonları düzenleyen proteinlerin fonksiyonlarını değişikliğe uğratır. Vorinostat diğer ilaçlarla tedaviden sonra veya tedavi sırasında direnç gösteren, ilerleyen ya da nükseden kutenöz T-hücreli lenfoma (CTCL) tedavisinde onaylanmıştır. Bu küçük molekül ağırlıklı ilaç histon deasetilazlar (HDAC’ler) denen bir grup enzimin etkinliğini engeller. Bu enzim grubu gen ekspresyonunu düzenleyen proteinleri de içeren pek çok farklı proteinden asetil grupları denen küçük kimyasal grupları ayırır. HDAC inhibitörleri bu proteinlerin asetilasyonlarını değişime uğratarak tümör hücrelerinin farklılaşmasını, hücre döngüsünü ve apoptozu başlatabilirler. Romidepsin önceden en az bir sistemik tedavi görmüş olan hastalarda CTCL tedavisi için onaylanmıştır. Bu küçük moleküllü ilaç bir HDAC sınıfına ait üyeleri engelleyerek tümör hücresi apoptozunu başlatır. Bexarotene CTCL’li bazı hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Bu hücre retinoidler adını alan bir bileşik sınıfına aittirler. Retinoidler kimyasal olarak A vitamini ile akrabadır. Bexarotene retitoid X reseptörlerine özel olarak bağlanarak bunları etkin hale getirir. Bir kez etkin hale geldiklerinde, bu çekirdek proteinleri retinoik asit reseptörleri ile eşgüdümlü çalışarak hücre büyümesini, farklılaşmasını, hayatta kalmasını ve ölümünü kontrol eden genlerin çalışmasını düzenler. Alitretinoin AIDS’e bağlı Kaposi sarkomu olan hastalardaki kutenöz (cilt) lezyonlarının tedavisinde onaylanmışlardır. Bu retinoid hem retinoik asit reseptörlerine hem de retinoid X reseptörlerine bağlanır. Tretinoin akut promyelositik lösemi’li hastaların belirli bir kısmında remisyonun (hastalığın hafiflemesi) sağlanması için onaylanmıştır. Bu retinoid retinoik asit reseptörlerine bağlanarak bunları etkinleştirir. Bazı hedefli tedaviler kanser hücrelerinin apoptoza (hücre ölümü) uğramalarını sağlar. Bortezomib multipl myelomlu bazı hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Aynı zamanda mantle hücreli lenfomalı bazı hastaların tedavisin için de onaylanmıştır. Bortezomib kanser hücrelerinin proteazom denen ve proteinlerin yapısını bozan büyük bir hücresel yapının etkinliğini bozarak kanser hücrelerinin ölümüne neden olur. Proteoazomlar hücre çoğalmasını düzenleyen pek çok proteinin bozulmasını kontrol eder. Bortezomib, bu süreci durdurarak kanser hücrelerinin ölmelerine neden olur. Normal hücreler de etkilense de bu, daha az oranda gerçekleşir. Pralatrexate periferik T hücreli lenfomalı bazı hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Pralatrexate DNA sentezini bozan bir molekül tipi olan antifolat (folat karşıtı) bir ilaçtır. Metotreksat gibi diğer folat karşıtı ilaçlar bölünen bütün hücrelerdeki DNA sentezini bozdukları için hedefli tedavilerde yer almaz. Bununla birlikte, pralatreksat, bazı kanser hücrelerinde aşırı miktarlarda yapılan RFC-1 adlı proteini üreten hücrelerde özellikle birikime uğruyor görünmektedir. Diğer hedefli tedaviler tümöre ulaşan kan damarlarının gelişmesini (anjiogenez) önlerler. Belli bir büyüklüğün ötesine ulaşabilmek için, tümörlerin sürekli büyümeyi sağlayacak oksijeni ve besin maddelerini kendilerine ulaştıracak kan akımına sahip olmaları gerekir. Anjiogenezi bozan tedaviler tümörün büyümesini durdurabilir. Bevacizumab glioblastom tedavisi için onaylanmış bir monoklonal antikordur. Bu ilaç aynı zamanda küçük hücreli olmayan akciğer kanserli, metastatik kalın barsak ve rektum kanserli ve metastatik böbrek kanserli hastaların bazılarında tedavi için onay almıştır. Bevacizumab vasküler endotelyal büyüme faktörüne (damar iç yüzeyini döşeyen hücrelerin büyümesini sağlayan faktör, VEGF) bağlanır. Bu, yeni damar gelişiminin başlaması için gerekli bir basamak olan VEGF’nin endotel hücrelerinde (damar içini döşeyen hücreler) bulunan kendine ait reseptörlerle etkileşime girmesini bozar. Sorafenib küçük moleküllü bir tirozin kinaz inhibitörü olup ilerlemiş böbrek hücreli kanserinde ve bazı karaciğer hücreli kanserlerde (hepatoselüler karsinoma) tedavi onayı almıştır. Sorafenib’in durdurduğu kinazların biri VEGF’nin kendi reseptörlerine bağlandığı anda başlayan sinyalleşme yolu ile ilgilidir. Sonuç olarak, yeni damar gelişimi durdurulmuş olur. Sorafenib aynı zamanda hücre büyümesi ve bölünmesinde rol alan bir enzimi de durdurur. Sunitinib bir başka küçük moleküllü tirozin kinaz inhibitörü olup metastatik böbrek hücreli kanseri olan hastalarda veya imatinibe yanıt vermeyen gastroentestinal stromal tümörlü hastalarda tedavi onayı almıştır. Bu ilaç VEGF sinyalleşmesinde rol alan kinazları durdurarak anjiogenezi ve hücre çoğalmasını engeller. Pazopanib ilerlemiş böbrek hücreli karsinomu olan hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Pazopanib bir çok trozin kinazın küçük molekül ağırlıklı bir inhibitörüdür. Bunlar arasında VEGF reseptörleri, c-kit ve platelet kaynaklı büyüme faktörü (trombosit kökenli büyüme faktörü / platelet-derived growth factor) reseptörü bulunur. Bazı hedefli tedaviler etkilerini kanser hücreleri yok etmek için bağışıklık sistemine yardım ederek gösterir. Rituximab bir monoklonal antikor olup, bazı B hücreli non-Hodgkin lenfoma tiplerinde ve diğer ilaçlarla kombine edildiğinde, kronik lenfositik lösemi (KLL) tedavisinde onaylanmıştır. Bu ilaç, B hücrelerinde bulunan CD20 adlı bir molekülü tanır. Rituximab bu hücrelere bağlandığında, bunların yok olmasıyla sonuçlanan bir bağışıklık yanıtını tetikler. Rituximab apoptoz da başlatabilir. Alemtuzumab B-hücreli KLL hastalarının tedavisinde onaylanmıştır. Bu ilaç, CD52’ye karşı yönlendirilen bir monoklonal antikordur. CD52 normal ve malign B ve T hücreleri ile bağışıklık sistemindeki pek çok hücrenin yüzeyinde bulunan bir proteindir. Alemtuzumab’ın CD52’ye bağlanması hücreleri yok eden bir bağışıklık yanıtını tetikler. Ofatumumab fludarabine and alemtuzumab ile tedaviye yanıt vermeyen bazı KLL’li hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Bu monoklonal antikor B hücrelerindeki CD20 hücre yüzeyi antijenine karşı yönlendirilir. Hedefli tedavilerin diğer bir sınıfı özel olarak kanser hücrelerine toksik moleküler ileten monoklonal antikorları içerir. Tositumomab and 131I-tositumomab B-hücreli non-Hodgkin lenfomanın belirli tiplerinin tedavisi için onaylanmıştır. Bu ilaç, CD20 molekülünü tanıyan monoklonal antikorların bir karışımıdır. Bu karışımdaki bazı antikorlar iyot-131 adı verilen bir radyoaktif maddeyle ilintilidir. I131-tositumomab kısmı CD20 üreten B hücrelerine özel olarak radyoaktif enerji ulaştırır, bu da normal hücrelere verilen zararı azaltır. Buna ek olarak, tositumomab’ın CD20 üreten B hücrelerine bağlanması bağışıklık sisteminin bu hücreleri yok etmesini tetikler. Ibritumomab tiuxetan B-hücreli non-Hodgkin lenfomalı bazı hastalarının tedavisinde onaylanmıştır. Bu ilaç, indium-11 veya yttrium-90 gibi radyoizotoplara bağlanabilen bir molekülle ilintili olan CD20’ye karşı yönlendirilen bir monoklonal antikordur. Zevalin’in radyoaktif etiketli şekilleri CD20 üreten hücrelere yüksek dozda radyoaktivite ulaştırır. Denileukin diftitox CTCL’li bazı hastaların tedavisinde onaylanmıştır. Denileukin diftitox difteri toksini ile kaynaştırılan interlökin-2 (IL-2) protein sırasından oluşur. Bu ilaç bazı bağışıklık hücrelerinde ve bazı kanser hücrelerinde bulunan hücre yüzeyi IL-2 reseptörlerine bağlanarak difteri toksininin sitotoksik (hücre zehirleyici) etkisini bu hücrelere doğru yönlendirir. Kanser aşıları ve gen tedavisi belli kanser hücrelerinin büyümesini bozdukları için sıklıkla hedefli tedavi olarak kabul edilirler.

Hedefli tedavilerin kanser tedavisi üzerine etkileri ne olacaktır?
Hedefli kanser tedavileri doktorlara HER-2 olgusunda olduğu gibi özellikle hedef belli bir tip tümörün tümünde değil de bazılarında mevcutsa kanser tedavisinde daha iyi bir yöntem sunar. Sonuçta, tedaviler hastanın tümörü tarafından üretilen moleküler hedeflere özel olarak hazırlanan tedaviler kişiselleştirilebilir. Hedefli kanser tedavileri aynı zamanda kanser hücrelerine karşı normal hücrelere göre daha seçici oldukların için gelecek vaat etmektedirler. Böylece yan etkiler azalarak yaşam kalitesi artar.

Yine de hedefli tedavilerde bazı sınırlamalar mevcuttur. Bunların başında hücrelerin söz konusu tedaviye karşı direnç geliştirme potansiyeli gelir. Örneğin, imatinib’e karşı direnç gösteren bazı hastalarda BCR-ABL geninde bir mutasyon ortaya çıkarak proteinin bu ilaca bağlanmasını önleyecek biçimde şeklini değiştirmektedir. Çoğu olguda bu direncin üstesinden gelebilecek başka bir hedefli tedavi mevcut değildir. Bu nedenle, hedefli tedaviler en çok diğer hedefli tedavilerle veya daha geleneksel tedavi yöntemleri ile birlikte kombine olarak uygulandığında yarar sağlayabilir.

Sıradaki Haber
Mobil Sayfaya Dön
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.