Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği öncülüğünde, Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD) işbirliğiyle hazırlanan, "Veteriner İlaç Kalıntıları Sempozyumu", OMÜ Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde yapıldı.
Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Alişarlı yaptığı konuşmada davetlilere hoş geldiniz diyerek, "Oldukça önemli bir konuda bilgi alışverişi yapmak için bir araya geldik. Ben bir gıda hijyenistiyim aynı zamanda. Bu konuları detaylı bir şekilde işliyoruz sempozyumun oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Sempozyumun düzenlenmesine katkı sağlayan herkese teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum" ifadelerini kullandı.
Açılış konuşmasını yapan Rektör Danışmanı Prof. Dr. Abdurrahman Aksoy, "Veteriner ilaç kalıntıları söz konusu olduğu zaman çok büyük bir problemle karşılaşıyoruz. Antibiyotik terörden daha büyük bir problemdir. Son 30 yıldır üretilen yeni antibiyotik yok, hepsi eski. Veteriner ilaç kalıntıları konusunda konuşmacı seçerken çok zorlandık, çünkü bu konuda en yetkin kişileri çağırmak istedik. Değerli konuşmacılarımız da davetimizi kırmayıp katıldılar. Faydalı bir sempozyum olmasını diliyorum" şeklinde konuştu.
Hayvanlarda antibiyotik kullanımı ve direnç probleminin hem insan hekimliğinde hem de veteriner hekimlikte konuşulduğunu görüyoruz. 1940'lı yıllarda yani ilaçların bulunduğu yıllarda çok sayıda yara enfeksiyonu ve zatürrenin penisilinle tedavi edildiğini görüyoruz ancak bu bugün mümkün değil. Yani sorunumuz oldukça büyük ve bu sorun zaman içinde devam ediyor. Çözüm antibiyotikleri düzgün kullanması ama kullanamıyoruz bu durumda yeni antibiyotik bulunması gerekiyor ancak yeni antibiyotik yok.
Yıllar içinde kullanıma giren yeni antibiyotik sayısı az çünkü üretimi kolay değil. Yüzlerce antibiyotikten sadece biri kullanıma giriyor. Çünkü üretimi pahalı ve firmalar antibiyotiğe yatırım yapmaktansa kanser ilaçlarına yatırım yapıyorlar.
Sonuç olarak kullanabileceğimiz antibiyotik az ve yeni antibiyotik yok. Direnç gelişimi duyarlı bakterinin mutasyona uğramasıyla oluşuyor. Direncin yayılımı aynı cins içinde değil farklı türlere de bulaşabiliyor. Antibiyotikler gerçekten kurtarıcı ama bu noktada bir kısır döngü var. Direnç maliyeti artırıyor, çünkü yeni daha güçlü ve birden fazla antibiyotik gerektiriyor. Hastanede yatışa hatta ölüme sebep olabiliyor. Sorun direncin taşınması, yetersiz enfeksiyon kontrolü, hayvanlarda ve insanlarda uygunsuz antibiyotik kullanımı gibi etkenlerdir.
Sadece insanlarda değil hayvanlarda da çok ilaç kullanıyoruz. Kuzey Amerika'da antibiyotiklerin yüzde 50'si hayvanlarda kullanılıyor. Hayvanlarda dirençli mikroorganizmalar çok anlatıldı ama bir başka yönü özellikle dirençli mikroorganizmaların insanlara geçişidir. Bu organizmalar hayvandan çalışanlara, besinlerden de insanlara bulaşıyor. Dirençli organizmalar aynı zamanda çevresel faktörlerle de bulaşabiliyor. Çok farklı direnç genlerinin hayvanlarda saptandığını görüyoruz.
İnsan ve hayvanda antibiyotik kullanımında düşük doz direncin seleksiyonuna sebep oluyor. Çözüm olarak; büyüme amaçlı antibiyotik kullanımın önlenmesi, atık kontrolü, doğru antibiyotik kullanımı gibi maddeleri sayabiliriz. Doğru antibiyotik kullanımı zaman, veriliş yolu, doz ve süre gibi etkenler göz önüne alınarak yapılmalıdır. Sadece insan ve hayvan sağlığı ile ilgilenenler olarak değil, hep birlikte bu konuyla ilgili çalışmamız gerekiyor. Bu toplantıdaki önemli bir tema da antimikrobiyal direnç sistemidir."
Konuşmaların ardından soru cevap şeklinde devam eden sempozyum, konuşmacılara plaket takdim edilmesi ve katılımcılara sertifikalarının verilmesiyle sona erdi.