Prof. Dr. Mete Tunçay, bir tarih çalışması için gazete taraması yaparken İlber Ortaylı “Tarih gazeteden yazılmaz arşive gidip arşiv belgesi okumak gerek” diye takılırmış. S.S.C.B’deki bir araştırma ziyareti sırasında da Türkçe bilen bir Rus epigrafist, tarihi kendi bölümü açısından değerlendirerek şöyle demiş Tunçay’a: “Tarih kağıt üstünde olabilemez, daş üstünde olar. Daş da gırıg olacak.”
İpekçi’den öğrendi
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyasi Tarih Anabilim dalından Doç. Dr. Mehmet Öznur Alkan, bu anekdotu Toplumsal Tarih dergisinde yayımlanan “27 Mayıs darbesi anıtı” ile ilgili yazısında anlatıyor. “Taş üstünde” tarih araştırması deyince çok eski tarihler geliyor aklımıza. Ama bu habere konu olan taş, yakın tarihi aydınlatıyor. 27 Mayıs 1960’da askeri darbe yapan subayların bir kısmı 26 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi’nde son kez toplanıp yemin ederler.
Bu toplantıyı kamuoyu, darbeden iki yıl sonra Milliyet gazetesinde bir yazı dizisi hazırlayan Abdi İpekçi ve Ömer Sami Coşar’dan duyar.
Toplantının yapıldığı yere, üzerinde bir kama ve el figürü bulunan bir anıt dikildiğini ise Doç. Dr. Mehmet Öznur Alkan ortaya çıkardı. Kamuoyunun 53 yıl önce Milliyet’ten öğrendiği toplantının anıtını ortaya çıkaran Alkan, darbe anıtını Milliyet’e anlattı.
El ve kama kabartması
Yaklaşık 20 yıl önce bir Sabah üniversitenin bahçesinde çay içerken bir kayanın üzerindeki görüntünün ilgisini çektiğini belirten Alkan o günü şöyle anlatıyor: “Taşın üstünde bir el işareti ve altında kama... Benim gibi siyasî tarih alanında çalışan biri için bunun bir yemin simgesi olduğunu anlamak güç değil. Yanına gittiğimde baktım ki bu bilerek ve isteyerek yapılmış bir taş. Hatta yan tarafına baktığımda 26 Mayıs 1960 yazıyor. Tarih yabancı değil ama yadırgatıcı.
27 Mayıs olsa bir anlamı var. Neden 26 Mayıs? Bu bir muamma olarak benim kafamda kaldı.”
Alkan’ın taşın peşindeki macerasında Prof. Dr. Mehmet Beyli önemli bir ipucu sağlar. Beyli’nin “Bahçede de bir taş varmış, 27 Mayısçılar bir gün evvel burada toplantı yapmışlar. O yeminin anısına koymuşlar” dediğini fakat taşın yerini bilmediğini belirten Alkan gördüğü taşın söz konusu taş olabileceğini düşünse de elinde bir bilgi yoktur.
28 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesi’nde Demokrat Parti’nin icraatlarını protesto etmek için toplanan öğrencilere ateş açılmış, öğrencilerden Turan Emeksiz hayatını kaybetmişti. Olayların ardından sıkıyönetim ilan edildiğinden üniversitenin kontrolünü asker sağlıyordu. Darbe öncesi son toplantı da bu nedenle üniversitenin bahçesinde yapıldı.
Klasik bir yemin
Anıtın üzerindeki figürlerin klasik bir yemin tarzı olduğunu belirten Doç. Dr. Alkan “İttihatçıların da böyle yemin tarzları vardır. Tabanca veya taştaki gibi kasatura/kama, üzerine Kuran-ı Kerim, üzerine de ellerini koyup yemin ederler fırkaya, cemiyete sadık kalacaklarına dair...” ifadelerini kullandı.
Siyasi tarih uzmanı Doç. Dr. Mehmet Öznur Alkan, Milliyet’in arşivi için de “Bir dönem Milliyet’te genel yayın yönetmenliği yapmış Sedat Ergin’e teşekkür etmek isterim çünkü onun başlattığı proje sayesinde biz bugün Milliyet gazetesini internet üzerinden sözcük taraması dahi yapıp akademik araştırmalarımızda kullanabiliyoruz” diye konuştu.
Darbe arifesinde son toplantı
Aradan geçen zamanda bazı yayınlarda taşla ilgili küçük bilgilere rastlayan Alkan, “27 Mayıs’ın yıldönümü geliyor.
İlginç bir hikâye olabilir” diyerek o dönemi yaşamış hocaları ve öğrencilik yıllarında İstanbul Üniversitesi’nde bulunan dostları ile konuşur.
Hiç kimsenin anıt hakkında bilgisi olmadığını ifade eden Alkan aradığı bilgiyi bazı hatıralarda bulduğunu söylüyor: “27 Mayıs darbesini hazırlayanların anılarına baktım. Şunu teyit edebildim net bir şekilde; 26 Mayıs’ta Ankara’da Cemal Madanoğlu öncülüğünde Kara Harp Okulu’nda, İstanbul’da da İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde akşam saat 20.30’da son toplantı yapılmış. Tam röportajı yaptığımız yerde gizli bir toplantı yapıyorlar.”
Vatan-Namus parolası
Toplantının neden İstanbul Üniversitesi’nde yapıldığını ise şöyle açıklıyor Alkan: “O sırada sıkıyönetim var ve İstanbul Üniversitesi’ni tamamen asker koruyor. Dolayısı ile askerin isteği dışında buraya kimsenin girmesi mümkün değil. Ayrılırken bir yemin de ediyorlar. Burada Numan Esin’in teklifi üzerine ‘Vatan-Namus’ parolası kabul ediliyor.”
Rektörlük anıt istiyor
Alkan’ın anlatımına göre anıtın yapım macerası ise şöyle: “Milliyet gazetesinden takip edebildiğim kadarı ile hikâye şöyle devam ediyor: 1960’ın sonbaharında dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar bir gazeteciye ‘Üniversite her zaman ordunun yanında oldu.
Burada 26 Mayıs’ta da bir toplantı olduğunu biliyoruz.
Buraya onların da ismini yazacağımız bir anıt dikmeye karar verdik’ diyor. Haber bu kadar. Bu anıtın İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün de isteği üzerine konulduğu besbelli. İsim yazan bir anıt yok, muhtemelen bu anıt onun yerine konuldu. Fakat ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi yok. Umarım bu konuda bilgisi olanlar da paylaşırsa bu hikâyeyi tamamlamış oluruz.”