Sigara içen, namaz kılmayan, itikadı ve ahlakı bozuk… kimseleri bu okullara veya başka okullarda din eğitim ve öğretimine memur kılmak yaman bir çelişkidir” görüşünü dile getirdi.
Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinin bugünkü nüshasında yayımlanan, “İmam Hatiplerin varlık sebebi ve nitelikleri” başlıklı yazısı şöyle:
İLİM ADAMINDAN BEKLENECEK ÖLÇÜDE EĞİTİM
İslam toplumunda ilim adamlarını ikiye ayırmayı; bir gruba 'İslam alimleri', diğer guruba da 'Müslüman alimler' demeyi tercih ediyorum
İslam alimlerinden maksadım İslam ile ilgili sağlam, derin ve kapsamlı bilgi edinmiş alimlerdir. Eskiden bunlar medrese adı verilen öğretim ve eğitim kurumlarında yetişiyorlardı, şimdi ise daha çok, çeşitli derecelerdeki okullarda yetişiyorlar; bu arada medrese usulü dersler de devam ediyor, okullular medreselerden, medreseliler de okullardan istifade ediyorlar.
Müslüman alimlerden maksadım ise 'din ilimleri' alanında değil de başka alanlarda ilim tahsili yapmış, ama dinini ve mümkün ise dininin (ümmetin) dilini bir ilim adamından beklenecek ölçüde öğrenmiş ilim adamlarıdır.
İslam toplumunun bu iki grup alimlerinin ortak vasıfları 'iman, ibadet, İslam ahlakı ve İslamlaşma vazifesini amaç edinmek'tir.
UYKULARIMI KAÇIRIYOR
Bu yazıda konumuz İmam Hatipler olduğu için 'İslam alimleri' bahsine dönmek istiyorum.
Ülkemizde İslam alimi daha çok İmam Hatipler ve daha sonra İlahiyat Fakültelerinde okuyan, bu okulları bitirdikten sonra lisans üstü ilim tahsili yapan kimseler arasından yetişecektir. Medreseler de İslam alimi yetiştirirler; ancak bugünün şartlarında onların, yardımcı unsurlar olarak hizmet etmeleri daha uygun görünüyor.
İmam Hatip okulları her iki alim grubunun fideliği olacak; burada kabiliyet ve eğilimine göre yönlenecek öğrenciler mezun olunca ya İslam alimi veya Müslüman alim (ilim adamı) olma yoluna girecek ve bu amaca uygun fakülteleri seçeceklerdir.
İmam Hatip okulları bu nitelik ve imkanları elde edince halkımızın da rağbeti arttı, bu yıl yüksek puanlar almış pek çok öğrenci bu okullara akın ediyor. Bazı okulların kontenjanı şimdiden dolmuş görünüyor.
İşte benim uykularımı kaçıran, sevincimi gölgeleyen endişelerim de bu noktada başlıyor: İmam Hatip okulları bu teveccühe layık olacak, bu ulvi vazifeyi hakkıyla yerine getirebilecek mi?
Bu soruya 'evet' cevabı verebilmek için asgari şartlar üzerinde düşünmeli ve bu şartları gerçekleştirmeyi 'ibadet-vazife' bilmeliyiz.
Ben şartlarımı şöyle sıralayabilirim:
1. Bu okullar birer ekmek teknesi, çekildiği yere gidecek birer araç değildir/olmamalıdır; bu okullar büyük bir davanın orta öğretim seviyeli ocaklarıdır.
2. Bu okulların –Din Eğitimi Genel Müdürlüğünden itibaren- yöneticileri ve öğretmenleri mutlaka seçilmişlerden olacaktır. Bilgisi, ilgisi, uygulaması, heyecanı, gayreti ile bu okullarda çalışmaya layık olduğu anlaşılan kimseler, ancak bunlar yönetici ve eğitici olmalıdırlar.
3. Formasyonu bu davaya uygun olmayan kimseler –başka okullarda din öğretmenliğine de değil- masa memurluklarına atanmalıdırlar. Sigara içen, namaz kılmayan, itikadı ve ahlakı bozuk… kimseleri bu okullara veya başka okullarda din eğitim ve öğretimine memur kılmak yaman bir çelişkidir.
4. İmam Hatip okullarında öğrenciler daha başından sevdirerek, ikna ederek ibadet ve güzel ahlak eğitimine tabi tutulmalı, bu hususa öğretimden daha ziyade önem verilmelidir.
5. İmam Hatip okullarında bilgi seviyesi, emsal okullardan geride değil, eşit değil, daha ileride olmalıdır.
6. Çocuklarını bu okullara gönderen Müslümanlar ile ilgili vakıflar ve derneklerin mensupları, kendi işleri ve evleri gibi bu okullara da sahip çıkmalı, eksikleri gidermek için canla başla çalışmalıdırlar.
Gayret bizden başarıya ulaştırma lutfu Allah'tandır.
HABER İÇİN TIKLA
HABER İÇİN TIKLA
ali 10 Yıl Önce
salama karaman salama sendemi