“Hüseyin Ali” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan Mustafa Karasu'nun "HDP bir demokratikleşme projesidir" başlıklı yazısı şöyle:
OPERASYONLAR CUMHURBAŞKANI VE HÜKÜMETİN İSTEĞİYLE YAPILIYOR
Ağrı’daki askeri operasyondan sonra AKP’liler önceden ağız birliği etmişçesine HDP aleyhinde bir karalama kampanyası başlattılar. Tayyip Erdoğan için özel basılan Sabah gazetesi “HDP propagandası yaptılar, askere saldırdılar” manşeti attı. Genelkurmay Başkanlığı ise “Propaganda yapılacağı bilgisi alınca önlemek için askeri operasyon başlattığı” açıklaması yapıyor. Genelkurmay’dan bu operasyonun yapılmasını da yeni yasalaşan İç Güvenlik Paketi’ne dayanarak Vali istemiş! Vali de halka yapılacak propagandayı engelleyecekmiş. Fidan dikim şenliğinde asker bu nedenle operasyon yaparak gerillanın propagandasını engellemeye çalışıyor. Genelkurmay’ın doğru olmayan açıklamasında bile çatışmanın propagandayı engellemeyi hedefleyen operasyon sırasında çıktığı söyleniyor. Bu çatışmadan sonra en ilginç açıklamayı Davutoğlu yapıyor; “HDP bir dış güç projesidir” diyor.
Asker son zamanlarda Cumhurbaşkanı ve hükümetin isteğiyle birçok yerde operasyon yapıyordu. 2013 Newrozu’nda resmileşen ve iki buçuk yıldır süren çatışmasızlık sürecinde ilk defa bu düzeyde operasyon yapılıyor. Medya Savunma Alanları sürekli toplarla ve başka silahlarla ateş altına alınıyor. AKP hükümetinin Güvenlik Paketi’ni gündemleştirdiği günden bu yana bu saldırılar sürmektedir. Güvenlik Yasası’nın çıkmasından sonra valiye de asker ve polisi kullanma yetkisi verilmiştir. Eskiden de valilerin bazı durumlarda asker ve polis çağırma yetkisi vardı. Ama şimdi bu yetki keyfileştirilmiştir. Ağrı’daki saldırıyı İç Güvenlik Yasası’nın ilk uygulaması olarak görmek gerekir. Birçok çevre “Bu yasa toplumsal gerilimi arttırır, çatışma getirir” diyerek yasanın çıkmasına itiraz ediyordu. Ağrı provokasyonuyla bu kaygının ne kadar haklı olduğu kanıtlanmıştır.
AMAÇ HDP'Yİ BARAJ ALTINDA BIRAKMAK
İç Güvenlik Yasası iç ve dış tehditten söz edilerek çıkarılmıştı. Tayyip Erdoğan da iç ve dış tehditlerden söz ederek daha yetkili ve istediğini yapmada elini kolunu bağlamayan bir krallık düzeyinde başkanlık istiyor. Toplumun ve demokratik mekanizmaların denetimi olmadan her şeyi yapmak istiyor. Kendi ağzından çıkanın yasa gibi olmasını istiyor. Bu nedenle ne zaman bir olay olsa hemen başkanlığı gündem yapıyor; “Başkanlık olsa bu olaylar olmaz” diyor. Seçim öncesi bu olayların olması, hem HDP’yi baraj altında bırakmak, hem de öngördüğü Türk tipi başkanlığa meşruiyet kazandırmak için yapılmış provokasyonlar olduğunu akla getiriyor. Osmanlı ve Türkiye tarihi bu tür provokasyonlarla doludur. İktidar için kardeş katliamını vacip gören ve kundaktaki çocuğu boğduran bir siyasi gelenekten her şey beklenir.
DAVUTOĞLU'NA ÇOK AĞIR SÖZLER
Ortadoğu’da tüm diktatörler kendi istediklerini yaptırmak için her türlü provokasyonu yapmışlardır. Maraş Katliamı sıkıyönetim için gerekçe yapılmış, böylece 12 Eylül askeri darbesinin yolu döşenmiştir. Eğer bir hükümet gerçekleşmiş bir olaydan siyasi rant elde etmek istiyorsa ondan şüpheleneceksiniz. Bu, siyasi tarihin öğrettiği genel bir kuraldır.
Davutoğlu öyle bir yüzü asık, önceden kurgulanmış bir üslupla HDP ve Selahattin Demirtaş’a saldırıyor ki tam bir komplocu olduğunu o an ele veriyor. Davutoğlu’nun “Bir projesiniz” dediği an ve kullandığı cümleler ne kadar sefil bir propagandaya tenezzül ettiklerinin itirafı gibidir.
AK PARTİ İŞE YARAMAZ HALE GELDİ
Davutoğlu’nun şimdi genel başkanı olduğu AKP bir projeydi. ABD Irak’a müdahale öncesi bir işbirlikçi İslamcı partinin Türkiye’de iktidar olmasını kendi çıkarına görüyordu. Öte yandan kültürel soykırımcı Kürt düşmanı iç ve dış çevrelerin de bir projesiydi. Artık DYP, CHP, ANAP, MHP gibi partilerin Kürtleri kontrol altında tutma kapasiteleri kalmamıştı. Kürt Halk Önderi’nin esaret altına alındığı koşullarda AKP ile Kürdistan’a yönelik bir rehabilitasyon politikası izlenip onlarca yıldır yürütülen mücadelenin yarattığı ulusal demokratik birikim tasfiye edilecekti. Kürtler yeni koşullarda sisteme entegre edilip kültürel soykırım tamamlanacaktı. Ancak gelinen aşamada bir dönem çeşitli güçler tarafından kullanılan bu proje (AKP iktidarı) artık işe yaramaz hale gelmiştir. Önceki destekleyen güçlerin çıkarını temsil etmediği gibi, artık halkı aldatma ve oyalama kapasitesini de tüketmiştir.
ERDOĞAN'LA EVREN ARASINDA BİR FARK YOK
Kendisi bir proje olarak hükümet olan AKP, halk güçleri şimdi bu projeyi feshedip, halkların özgür, eşit ve kardeşçe yaşadığı bir proje ortaya koyunca feryat etmektedir. 12 Eylül’ün ortaya koyduğu seçim barajının yıkılmasını bir proje olarak gören bir aklın hangi otoriter projenin sözcüsü olduğu açık değil midir? Davutoğlu 12 Eylül 1980 projesinin bugünkü temsilcisidir. Aslında Erdoğan ile Evren kafası arasında hiçbir fark yoktur. Evren de anayasa yaparken otoriter iktidar olmanın önündeki engelleri kaldırıp ülkeyi rahat yöneten bir çiftlik haline getirmek istemişti. Şimdi de Tayyip Erdoğan Atatürk Orman Çiftliği’nin bir parçasında kurduğu Sarayı’nda Türkiye’yi bir çiftlik gibi yönetmek istemektedir. Şu anda Türkiye için en tehlikeli proje budur. Çünkü Erdoğan bunun gerçekleşmesi için Neron gibi Roma’yı yakmaya bile hazırdır.
Tüm eski diktatörler, 20. yüzyıl soğuk savaş zihniyeti ve faşist hükümetler tüm halk hareketlerini bir dış proje olarak görmüş, baskı ve zorla, komplolarla bu halk seçeneğini bastırmak istemişlerdir. Davutoğlu da bir proje deyip HDP’nin önlenemez yükselişini bastırma ve önünü kesmenin telaşı içindedir. HDP’ye proje demek bile AKP’nin antidemokratik karakterini gösterir. Otoriter ve baskıcı zihniyet ve uygulamalarla ayakta kalmayı hesaplamaktadır. Ancak korkunun ecele faydası yoktur.