Başarının para kazandığımız iş olduğu
Y nesli olarak hayalimizdeki en mükemmel ve yeteneklerimizle örtüşen işi bulmaya programlıyız. İşimize o kadar odaklıyız ki ofis ortamının dışında başka bir mekandan gelebilecek başarılara karşı gözümüz kapalı yaşıyoruz. Ne var ki başarının ofis dışında olabileceğini söyleyenler çok da haksız değil. Bu konuda aklıma gelen ilk örnek, her sabah işine gitmeden önce saat 5’te uyanıp 700 sayfalık efsane roman “Jonathan Strange ve Bay Norrel”‘i yazan Susanna Clarke.
Telefon ve yüz yüze iletişimi kullanmak
20’li yaşlarındaki insanlar olarak pek de hoşlanmadığımız bir şey var ki o da telefonla konuşmak. Telefon dilinin ve yüz yüze iletişimin adabı muaşeret kurallarını öğrenmeye zaman harcamak yerine tek bir metin yazıp cevap gelene kadar işimizi yapmayı seviyoruz. Bize gelen e-postalar kafamızı karıştırıyorsa onları erteleyebilmek bize vazgeçilemez bir lüks olarak görünüyor. Forbes’ten Jason Nazar bu alışkanlığın, 20’li yaşlarında iş hayatında bulunan insanların aşması gerekenlerden biri olduğu konusunda hemfikir.
Gececilere
Erken kalkmanın verimimiz artıracağı yıllardır kafamızın ütülendiği konulardan biri. Oysa erkenci olmayan birçoğumuz gecenin yavaşlığını seviyoruz, belki ekrana bakmaktan gecenin geldiğini bile fark etmiyoruz, sık sık bu saatlerde daha verimli çalıştığımızı iddia ediyoruz. Kendim de gece çalışmalarından daha çok verim alan biri olarak iyi bildiğim bir şey var ki, biyolojik saatimizin artık buna alıştığını hararetli bir şekilde savunuyoruz. Fakat üzücü bir haberim var, araştırmalar bu öneriyi yalnızca can sıkıcı bir öğüt olmaktan çıkarıyor.
İşe yarayıp yaramayacakları tartışılır elbette ama onları daha uzun süre duymaya devam edeceğimiz kesin.