İki taraf da birbirinden tedirginmiş ama bakmışlar ki, kimsenin kimseye zararı yok, beyazlar yanlarında getirdikleri hediyeleri Avustralya yerlilerine vermiş. Onlar da sevinmişler. Kendilerince karşılık vermişler.
İki taraf da böyle karşılıklı birbirleriyle uğraşırken yanlarından zıp zıp zıplayan bir hayvan geçmiş. Beyazlar, ilk kez görüyolarmış bu hayvanı. Acayip ilgilerini çekmiş tabi.
O sırada yanlarından bi tane daha geçmiş aynı hayvandan. Beyaz adam, yerlilerin şefine dönüp tane tane sormuş,
"Ar-ka-daş. Bu hayvanı biz ilk kez gö-rü-yo-ruz. Bu-nun a-dı ne? Siz bun-lara ne diyor-sunuz?"
Adam bi yandan da hayvanın gittiği yönü gösteriyomuş.
Yerli, beyazın gösterdiği yöne doğru bakmış, kafasını sallamış, "Kanguru, kan-gu-ruuu" demiş.
Beyaz adam da, "Haaa, anladııım. Kanguru. Çok güzel bi isim gerçekten. Hahaha... Kan-guu-ruu" demiş.
Aradan bir zaman geçmiş. Beyazlar uygarlığı taşımışlar Avustralya'ya. Bu arada yerlilerle ilişkiler gelişmiş. Onlar da İngilizce'yi çat pat çözmüş. Bi süre sonra ortaya çıkmış ki, kanguru meğer bizim anladığımız kanguru değilmiş.
Bu, yerli dilinde, "Ne diyorsun sen yabancı?" demekmiş!..
Ya da kimi kaynaklar bunun yerli dilinde "bilmiyorum" anlamına geldiğini söyler.
Yıllardır anlatılan bu eğlenceli hikayenin aslını ise NTV Cahillikler Kitabı şöyle aktarmış:
Kanguru
"Bilmiyorum" anlamına gelmez.
Halbuki sayısız internet sitesi ve lüzumsuz bilgiler kitabı bundan kültürel yanlış anlamanın gülünç bir ilk örneği olarak bahsedip "bilmiyorum" anlamına geldiğini söyler.
Hikayenin aslı çok daha ilginçtir.
18. yy. Avusturalyası'nda 250 farklı dil konuşan 700 Aborijin kabilesi vardı.
Kanguru (ya da ganguru), Botany Körfezinde konuşulan Guugu Ymithir dilinden gelir ve büyük gri ya da siyah kanguru (Marcropus robustus) demektir.
İngiliz yerleşimciler içlere ilerledikçe bu kelimeyi her yaşlı kanguru ya da valabi için kullandılar.
Baagandji'ler ise Botany Körfezi'nden 2250 km uzakta yaşıyorlardı ve Guugu Ymithir dilini bilmiyorlardı. Bu yabancı kelimeyi ilk kez ingiliz göçmenlerden duydular ve kelimenin "daha önce kimsenin duymamış olduğu hayvan" anlamına geldiğini zannettiler.
Daha önce hiç at görmedikleri için bu kelimeyi (gayet mantıklı bir şekilde) yerleşimcilerin atları için kullandılar!