69 yaşında kanser hastası bir kadın, saykodelik mantarların hayatını kurtardığını söylüyor. Yumurtalık kanserinin son evrelerinde kemoterapi almaya başladıktan sonra umutsuzluk ve korkuya kapılan kadın, hemşiresinin kanserle alakalı depresyon için önerdiği yeni bir ilacı almayı tereddüt etmeden kabul etti. Bu ilaç, yüksek dozda psilosibin içeren halüsinojenik mantardı.
Psilosibini aldıktan kısa bir süre sonra, kendisini büyük bir korkunun içinde buldu. Korkusunu göğüs kafesinin altına yerleşmiş büyük bir kütle olarak görmeye başladı ve “Defol git” diye bağırdı. Çok kısa süre içinde korkusu tamamen yok oldu.
4 yıl sonra bile korkusuzdu. Sevdikleriyle ve arkadaşlarıyla yeniden görüşmeye başladığını, uçak korkusu gibi korkularını da yendiğini ve daha sakin olduğunu söyledi. En önemlisi ise hayata tam anlamıyla tutunmuş ve ölüm korkusunu da yenmişti. Hastalığı iyileşme aşamasındaydı.
Kanser tedavisine yeni yaklaşım
Kanser hastalarının yüzde 40 kadarı ki bu da toplam nüfusun dörtte birine denk geliyor, depresyon ve kaygı yaşıyor. Kaygılı ve karamsar hastalar, artan ağrılar, yaşam kalitesinde ve hayatta kalma şansında da düşüş dâhil olmak üzere kötü sonuçlarla yüz yüze geliyorlar. Antidepresanlar ve terapiler, kanserle ilgili psikolojik bozuklukları tedavi etmede her zaman etkili olmuyor ya da sonuç almak uzun sürüyor.
29 hastanın dâhil olduğu araştırmayı yürüten bir uzman, psilosibinin tek bir seanslık kullanımının bile hastaların yüzde 83’ü için hızlı ve uzun süreli rahatlatıcı etkiler gösterdiğini söyledi. Bir dozun kaygı ve depresyon için en az 5 ile 7 hafta arasında hızla etki gösterdiğini ekledi. Bu kadar uzun süreli etki göstermesi sadece şaşırtıcı değil. Bu güçlü sonuçlar aynı zamanda çalışmaların çok doğru ilerlediğini de gösteriyor.
Bir başka araştırma grubu ise, çoğu göğüs, sindirim, üreme veya kan kanseri olan 51 hasta üzerinde benzer bir çalışma yaptı. Her bir hastada psikolojik bozukluklar da teşhis edildi. Çalışmalar esnasında, hastalar çok derin olarak tanımladıkları birbirine bağlılık kadar düşünme, duygu ve algılarında da “saykodelik” etkiler yaşadı.
İlacın herhangi bir durum altında uygulanmadığının belirtilmesi önemli. Dozlar, eğitimli klinikçiler tarafından yüksek derecede kontrollü ve rahat bir ortamda belirleniyor. Hastalar göz maskesi kullanıyor. Odaklanmaya yönlendirilirken, isterlerse kulaklıkla rahatlatıcı müzikler de dinleyebiliyor. Kaygı veya karışıklığın yükselmesi anında, uzmanlar hastalara iyi olduklarını hissettirmek ve yardımcı olmak için hazırda bekliyorlar. Bu gibi bir ortamın dışında, ilacın aynı pozitif etkiyi yaratıp yaratmayacağını bilmek zor olduğu için, araştırmacılar klinik dışında kullanımını desteklemiyor.
Doktorlar, hastaları buna hazırlamak için çok zaman harcadıklarını belirtiyor. Hastalar ilacı almadan önce, iki uzmanla el ele tutuşup bu deneyim için amaçlarını belirtiyor.
Sonuçlar; psilosibinin bir dozunun bile iyimserlik halini, hayata anlam yüklemeyi ve yaşam kalitesini yükselttiğini, aynı zamanda kaygı halini, endişe ve hatta ölüm korkusunu azalttığını gösterdi. Tedaviden 5 hafta sonra, hastaların yüzde 92’si kaygı ve depresyonda önemli azalmalar yaşadı. 6 ay sonra, yüzde 80’i klinik olarak hala önemli ilerlemeler göstermeye devam ederken, yüzde 60’ı psikolojik etkilerden tamamen kurtuldu.
Yapılan 2 araştırmada da, hastalar ölüm ve derin ruhsal deneyimlerine karşı tutumlarında ilerlemeler yaşadı.
Kocası kanser olan bir kadın, eşinin psilosibin tedavisinden sonra değişimine şahit olduğunu söyledi. Kocasının fiziksel olarak küçülürken, ruhsal olarak iyileştiğini ekledi. Psikologlar; bunu, kelimelerle düzgün şekilde ifade edilemeyecek, zaman ve mekân algısında bir değişiklik yaratan, kutsallık ve bütünlük hissi uyandıran, derin anlamda olumlu duygular ve net gerçeklik ortaya çıkaran bir “mistik deneyim” olarak tanımladılar.
Bu çeşit ruhani deneyimler, saykodelik mantarların tedavisel etkileri ile yakından alakalı olabilir. Son bulgular; ruhani tedavilerin, hayatlarının sonuna yaklaştığını düşünen ve kötü hastalıklar yaşayan insanlar tarafından sık sık karşılaşılan varoluşçuluk doğasının psikolojik problemlerine temel anlamda çok uygun olabilir.
Varoluş sıkıntısı ya da umutsuzluk kanser hastalarında çok yaygındır. Klinikçiler genel olarak, kanserle alakalı bu çeşit rahatsızlıkların tedavisinde çok başarı elde edemediler. Mevcut ilaçlar ve terapilerin çok az etkisi olduğu gösterildi. Ancak psilosibin yardımıyla, kanser hastaları hayata bir anlam yükleme konusunda daha başarılı olabiliyorlar.
İnsan tabiatında korku ve endişe ya da bunun tam aksine değer ve anlamlandırma mutlaka mevcuttur. Bu gibi deneyimlerin iyileşmede nasıl faydalı olduğunu ve bilincimizi anlamak, zihinsel sağlığımız hakkında nasıl düşündüğümüze meydan okuyabilir.
Bu tabii ki yeni bir olgu değil. Dünya çapında her kültürde bulunan ruhani liderler, halüsinojenik bitkileri ve maddeleri uzun süre kullandılar. Bir araştırmacı; bu tür tedavilere geri dönüşün, tıbbın bilinen en eski iyileştirme metotlarını da kabul ettiğini işaret edebileceğini söyledi.
Yeni deneyler; LSD, MDMA gibi saykodelik uyuşturucu kullanımının, stres, bağımlılık, obsesif-kompulsif bozukluk ve depresyon gibi zihinsel hastalıkların tedavisinde kullanımının araştırmasına katılıyor. Bu çalışmaların ezici bir üstünlükle gelen olumlu sonuçlardan dolayı, saykodelik yardımlı psikoterapi, zihinsel sağlık açısından bir örnek teşkil ediyor.
Uzmanlar saykodelik ilaç kullanımının yasallaşmasını bekliyor. Gerçek tarih ne olursa olsun, kanser tedavisi açısından doktorlar birçok olasılık hakkında iyimser olduklarını belirtti. Uzmanlar, psilosibinin tedaviye karşı koyan depresyon ve sigarayı bırakma üzerindeki etkilerini de test ediyor. Bu maddelerin doğası hakkında inanılmaz derecede önemli şeyler olduğunu ekliyorlar.