Son dönemlerde like bağımlıları çoğaldı. USMED olarak Yeşilay ile birlikte İstanbul’un bütün ilçelerinde düzenlediğimiz seminerlerde sosyal medya bağımlığı konusunu işliyoruz. Like aldıkça mutlu olan birçok sosyal medya bağımlısı var. Geçen gün Twitter’da denk geldiğim bir olay vardı. TT listesinde birinin ismi var ve herkes o kişi hakkında tweet yazıyordu. Genç bir çocuk olayın daha ne olduğunu anlamadan sürekli küfür yazarak altına birde dipnot düşüyordu “küfür ettikçe takipçi sayım artıyor.” Haberin kaynağını öğrenip araştırmadan içerik üreten bir grup maalesef mevcut.
Sosyal medyanın sosyolojik ve psikolojik etkileri alanında daha çok akademik araştırma üretilmeli ve kamuoyu bu konuda bilinçlendirilmeli.
Yazımızın konusu hemen yukarıda tıklayarak izleyebileceğiniz sosyal medyanın hayata etkilerini öne çıkartan bir kısa film. Bu yazıya devam etmeden yukarıdaki kısa filmi izlemenizi tavsiye ederiz. Yukarıda sosyal medyanın hayatımıza etkilerini anlatan kısa filmi alanında uzman 2 kişiye sorduk.
İş ve ev arasındaki monoton hayatımızı Facebook ile renklendirmeye çalışıyoruz. Kapitalizmin bizi yalnızlaştırmasına, birbirimize yabancılaştırmasına ve yalıtmasına karşı biz de Facebook üzerinden kendimizi değerli kılmaya, sosyal göstermeye çalışarak bir tur kimlik inşasına girişiyoruz. Gerçekte olduğumuz kisiyi değil olmayı arzuladığımız, toplumca kabul göre, Facebook kültürününde dayattığı neşeli, sosyal, başarılı, özgür bir idealleştirilmiş kimlikler yaratarak paylaşıyoruz.
Ne kadar beğenilirsek, takdir toplarsak o kadar mutlu oluyoruz. Ama videoda görduğümüz gibi bu durum aslında koca bir yalan.İki paralel evren var burada: ilki içinde olduğumuz, yüz yüze ilişkiler yaşadığımız ve sıkıntı çektiğimiz gerçek hayatımız. İkincisi ise bu gerçek hayatımızı süsleyip püsleyip sunduğumuz sanal kimliğimiz. Video bu ikisi arasındaki tezat üzerine kurulu.Bireysel ve yalnız hayatlar suren bizlerin toplumdaki diğer insanlarla abartılı da olsa iletişim kurma, beğeni, takdir toplama hali bu.
Hal Niedviedzcki Dikizleme Günlüğü kitabında gözetlenmekten haz duyduğumuzu söyler. Facebook’ta başkaları tarafindan görulmek bizi var eden bir eyleme dönüştürüyor.
Sosyal medyada ‘filler’ neden depresyona girer ?
Yıllar önce sosyal medyayla ilgili sohbet ederken internete yeni yeni ısınan bir arkadaş ‘Dikkat ettim de herkes gülerken çekilen fotoğrafını koyuyor,kimse ağlarken çekilmiş fotoğrafını koymuyor.Garip değil mi ?’ demişti. Bunu ilk duyduğumda her ne kadar gayet normal bir durum olabileceğini düşünsem de yıllar geçtikten sonra bunun bireylerde yarattığı Facebook psikolojisinin dışa taşan en önemli yansıması olduğunu farkettim. Gülerken konulan fotoğraflar facebook psikolojisinin bir şifresi adeta. Bu noktada kör adamlar ve fil hikayesini hatırlamakta fayda var.
Hikayeye göre “Altı kör adam vardı ve öğrenmeye çok hevesliydiler. Nasıl olduysa “fil” diye bir canlının olduğunu duymuşlardı ancak nasıl bir canlı olduğunu bilmiyorlardı. Fil denilen bu canlının neye benzediğini öğrenebilmek için birisine danıştılar. Danıştıkları kişi “Filin vücuduna dokunarak nasıl bir canlı olduğunu öğrenebilirler” düşüncesiyle kör adamları filin yanına götürdü. İlki file yaklaştı ve dokunma fırsatı bulamadan karnına çarpıp “Tanrım bu fil, duvardan başka bir şey değil” dedi. İkinci dişine dokunup ve kararını verdi, “Bu şey oldukça düzgün, sivri ve yuvarlakça. Fil denilen şey, mızraktır aslında”.
Üçüncü hayvana sokulup kıvrımlı hortumunu tutunca zekice atıldı, “Anladım, fil olsa olsa bir yılandır”. Dördüncü, filin dizine sürünce elini, “Ağaçtır” deyip, sabitleştirdi fikrini. Beşinci, kulağına erişip şöyle söylendi: “En kör adam bile ne olduğunu bilir, fil yelpazedir”. Altıncı, filin çevresinde taranırken tesadüfen kuyruğuna dolanıp, “Anladım bu fil düpedüz bir halattır”, sonucuna vardı.
Bu altı kör adam, her biri kendi fikrinde, katılaşan ve ısrarlaşan bir kavgaya tutuşurlar. Her biri düşüncelerinde kısmen haklı ve aslında her biri kesin yanlış.”
Şimdi bu hikayeyi tersten düşünelim fil biz olalım, körler ise bizim sosyal ağlarımızdaki diğer kişiler. Eğer bir duvar gibi güçlü görünmek istiyorsak sürekli güçlü yanlarımızdan bahsediyoruz, eğer mızrak gibi görünmek istiyorsak sürekli dişlerimizi gösteriyoruz. Her nası görünmek istiyorsak çevremize sadece belli bir yönümüzü gösteriyoruz.
Fakat körler görmese de,bilmese de hakikati bilen filler gerçeğin bir gün anlaşılacağını biliyor. Bunu önlemek için sürekli daha fazla enerji harcıyor ve bu süreçte tek başına olması onu ‘sosyal depresyona’ itiyor.
Sn. Gülüm Şener ve Sn. Buğra Ayan yukarıda yer alan videoyu sosyalsosyal.com için yorumladı. Katkılarından dolay kendilerine teşekkür ederiz. Sosyal medya teknolojiden daha çok psikolojiyi ve sosyolojiyi ilgilendiriyor aslında. Konuyla ilgili görüş ve önerilerinizi yorum olarak aşağıdan yazabilir veya bu yazının içinde yer almasını istediğiniz görüşleriniz varsa hi[at]sosyalsosyal.com adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.