Ne fark görüyorsunuz?
İki tarafın da konuştukları şey aynı, sadece hakikate giden yollar farklı. Burada karşımıza çıkan en belirgin özellikse bence üslup. Yabancılar, bu işi daha mizahi yapıyor. Onların bir “Heyy, Come on” demesi insana yetiyor sanki. Adeta stand-up gösterisinde tebliğ yaparcasına. Bunu bizim hocalarımızdan duymamız zor. Yani tabii ki bir Türk’ten “Come on” demesini bekleyemeyiz ama o da konulara kendi dilinde bu tarz bir üslupla yaklaşabilir diye düşünüyorum. Bu bağlamda Avrupa’dakiler çok sıcakkanlı geliyor bana. Tamam, bizim hocalarımız da öyle ama herhalde sosyo-kültürel bir durum bu. Hayalim samimi bir şekilde, gerekirse gülerek gerekirse ağlayarak ama mutlaka şaşırtarak insanların önüne çıkıp bir şeyler başarmak. “Ya, evet böyle bir Müslüman olabilirmiş” desinler. Ama bunu neyle dedirteceğim henüz belirsiz. Öğretmen olacağım bile kesin değil. Formasyon eğitimim sürüyor.
Instagram’a şöyle yazmışsınız: “Ünlü ya da fenomen olmak gibi bir derdim olmadı ya da olmayacak.”
Evet. Ve şu da var: Ben bu yola çıkarken, İmam Hatip’te kat sayı problemi vardı. Bana insanlar “İmam Hatip’i tercih etme çünkü geleceğin yok” demişti. Ama ben kimseyi dinlemedim. Nasıl anlatayım? Ben kendimi orada hissettim. Tabii bunda ailemin muhafazakar olmasının da payı var. Ancak bu kararımdan hiç pişman olmadım. Fakat bugün birçok insan tarafından tanınıyor olmak benim geleceğe dair fikirlerimi de etkilemiş durumda. “Madem bu kadar insan tanıyor, bir şeyler yapmalıyım” diyorum. “Bu ilgiye hakkını vermeliyim” diye düşünmeden de edemiyorum. Sonuçta İlahiyat okumam, bu şekilde giyinmem ve insanlara bu şekilde eğitim veriyor olmam insanların ilgisini çekti. Bugün bu röportajı yapmamızın nedeni bile o gün katsayı problemine rağmen İmam Hatip’i seçmem.