Diyelim ki sizin başınıza yukarıdaki felaket senaryolarından hiçbiri gelmedi. İşler fevkalade yolunda gitti. Hem birlikte iyi vakit geçirdiniz, hem de belli bir çekim hissettiniz. Hatta ikinci buluşmayı iple çeker oldunuz. Yine de “buluşma dünyası”nda rahata erdiğiniz anlamına gelmiyor bu küçük mutluluklar. Kafanızda bin türlü soru dolaşmaya başlıyor bu sefer de:
“Acaba o da benden hoşlandı mı?”, “Beni bir daha arayacak mı?”, ‘Benden başkalarıyla da görüşüyor mu?”, “Beklentileri benimkilerle aynı mı?”, “Belli bir strateji kurmak zorunda mıyım yoksa kendim gibi mi davranmalıyım” ya da “Onu tanıdıkça da hoşlanmaya devam edecek miyim?”, “Fazla mükemmel görünüyor. Acaba yakında hangi arızaları serilecek ortaya?” vesaire, vesaire... Hepimizin çok iyi bildiği gibi bu soruların ve sorgulamaların sonu bir türlü gelmiyor... İnsanların birbirlerini tanımaya çalıştıkları bir süreç olan buluşmayı “kaçan kovalanır“ şeklinde stresli bir av-avcı ilişkisine dönüştürmek eğlencenin bütün tadını kaçırıyor. Eğer buluşmayı bilmeyen biriyle buluşma hatasını işlediyseniz kendinize eziyet etmeyin. Ona buluşma adabını öğretmeye de kalkmayın. Bir ilişkiye balıklama atlamak istemediğinizi, bağımsızlığınızı ve hayatınızı sevdiğinizi ve bazı şeyleri zamana bırakmaktan kimseye bir zarar gelmediğini siz biliyorsunuz ya yeter.
Karşınızdaki bilmiyorsa da nefesinizi boşuna tüketmeyin. Bırakın onu vakti ve sabrı çok olan kadınlar adam etmeye çalışsın. Siz eğlenmeye ve hayatın tadını çıkarmaya bakın. Çünkü 30 yaşını geçmiş ama hala yalnız bir kadın olmanız eğlenmekten vazgeçtiğiniz, “Sinek kadar kocam olsun, başımda bulunsun“ dularıyla her erkeğe potansiyel koca gözüyle baktığınız, henüz doğmamış çocuğunuza baba aradığınız, çaresiz olduğunuz ve bu yüzden standartlarınızı düşüreceğiniz anlamına gelmez. Unutmayın, birlikte her zaman çok iyi vakit geçireceğiniz biri var. Hayatınızın her anında yanınızda olan, sizi çok iyi tanıyan, nazik, sevgi dolu, akıllı ve değerli biri.