5. Nazım Hikmet'i hapiste ziyaret
Edebiyatımızda sıkça birbirine düşman olarak anılan iki şair Necip Fazıl ve Nazım Hikmet anlatılanlar kadar olmasa da birbirlerinden pek haz etmezlerdi. Ancak bu durum karşılıklı saygının yitirilmesine asla engel değildi. Nâzım Hikmet'i hapiste ziyaret eden şair onun davasına olan sonsuz imanını ve edebiyat çevresinin o günkü durumuna göre sarsılmaz ahlakını takdirle karşılıyordu. "O sıralarda Nâzım Hikmet hapiste, Sultanahmed Cezaevinde... Bir akşam Mistik Şair, Rasim Us'a teklifte bulunuyor:- Gel seninle hapishaneye kadar gidip Nâzım Hikmet'i ziyaret edelim!- Vakit geç... Bırakmazlar...- Gazeteci olduğumuzu söyler, kim olduğumuzu belirtir, girer ve görürüz.Gittiler, hürmetle karşılandılar ve tel örgünün arkasında Nâzım'la karşılaştılar:- Nâzım, dedi Mistik Şair; benim rejimim olsaydı seni asardım ve bu, adaletin ta kendisi olurdu. Fakat hiçliğin rejiminden gördüğün mesnetsiz zulmü asla kabul edemeyeceğim için seni görmeye geldim!Nâzım Hikmet, parmakları bir maymun kavrayışiyle tel örgünün deliklerinde, çivit rengi gözleri yaş dolu, şu cevabı verdi:- Benim rejimim de olsa, ben de seni asardım. Ama inanmış olmanın haysiyetini ve sanatta "eski"nin en yükseği olmandaki değeri inkâr etmezdim.Nâzım şuydu, buydu; hususiyle Mistik Şair'in gözünde kurgulu bir (robot), muhteşem bir ahmaktan başka bir şey değildi, ama inanmış bir adamdı. Bu bakımdan bir dinsize düşebilecek kadariyle samimiydi, Babıâli ahlâkından uzaktı; ve kendisine "sen komünist misin?" diye soran hâkime "topuğumdan saçıma kadar!" diyebilecek derecede inancının kahramanıydı. Hattâ bu cephesiyle, fırıldak tarafları pek çok olan Peyami Safa'ya tesir etmiş ve onun en iyi eseri kabul ettiği bir kitabını kendisine ithaf ettirmeye muvaffak olmuştu."