Erdoğan'ın gündeminde IŞİD'in Kobani'den çekilmesi sonrası bölgede yaşananlar vardı. Erdoğan, 'Somali'deki açlığı, yoksulluğu, istikrarsızlığı gidermek için, orada emniyeti sağlamak için hiç kimsenin, hiçbir ülkenini maalesef kılı bile kıpırdamıyor. Kobani söz konusu olduğunda dünya ayağa kalkıyor. Küçük bir yerleşim yeri için bütün dünya işbirliği yapıyor.
Oradan ayrılıp gelenler bize geliyor, 200 bin insan. Onları zaten burada ağırlıyoruz. Orada kimse yok, orayı bombalıyorlar. Şimdi bugün de maşallah çifte telli oynuyarlar. Ne olmuş, şu anda oradan DEAŞ çıkmış. Tamam da o bomladığınız yerleri yeniden kim onaracak? O yerle bir olan yerleri yeniden kim onaracak, işin geleceğinin hesabını kimse yapmıyor. Oradan ayrılan 200 bin insan acaba geri dönebilecek mi veya nereye yerleşecek, bunun hesabını yapan yok."dedi.
İşte Erdoğan’ın yaptığı konuşmadan satır başları:
Çok değerli muhtarlarımız, değerli kardeşlerim sizleri selamlıyor sizleri burada milletin evinden, evinizde Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Milletin evine, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na hoş geldiniz.
'ARTIK MUHTAR BİLE OLAMAZ'
Şahsen siyasi mücadelem içinde muhtarlık kavramının benim için ayrı bir önemi, anlamı olmuştur. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum dönemde Siirt’te okuduğum şiir nedeniyle hakkımda 10 ay hapis cezası verilmişti. Bu kararın ertesi günü, hele hele en çok satan gazete şu başlığı atmıştı: Artık muhtar bile olamaz.
1998’deki bu başlık hem benim hem de milletimizin hafızasından çıkmadı. Aslında o başlığı atarak sadece beni tahkir etmekle kalmıyor tüm muhtarları da sanki muhtarlık kötü bir şeymiş gibi, seçilmek çok kolay bir şeymiş gibi tahkir ediyorlardı. Zihinlerinde seçilmişe karşı kibir vardı. Milletin seçimlerine değer vermediler, değer vermek istemediler. Siyasi tarihimize bakı milletin seçtiği muhtar da olsa cumhurbaşkanı da olsa tahkir etmek, kibirleriyle onları ezmek istediler. Milletimiz iradesine, seçimine sahih çıktı.
Muhtar bile olamaz diyerek hem şahsımla hem muhtarlarla dalga geçiyorlardı.
Şuhu samimiyetle ifade etmek istiyorum. Millet tarafından seçilmiş olmak bu dünyada ulaşılabilecek en büyük payelerden biridir. Haltın tercihi ile halkın seçimi ile iş başına gelmiş muhtar kardeşlerimiz önemli bin makamda bulunuyorlar.
DEMOKRASİ ÖNCE AİLEDE BAŞLAR
Demokrasi önce ailede başlar. Önce köyde mahallede başlar. Evre köye mahallede demokrasi ne kadar güçlenirse ülkede de demokrasi yükselir. Muhtarlarımız demokrasinin çekirdeği denebilecek bir öze sahiplik yapıyorlar. Siyasi mücadelemiz boyunca bu anlayışı muhafaza ettik.
Siyasi rakiplerimiz ellerindeki propaganda araçları ile siyaset yapmaya çalışırken evlerden sokaklara, mahallelere caddelere şehirleri tüm 78 kilometreye yayılan siyasi mücadele verdik. Tabandan en tepeye giden yo izledik. Muhtarlar siyasi tarihimiz boyunca en fazla önem verdiğimiz yol arkadaşlığı yaptığımız kesim oldu. İstanbul’un tüm muhtarlarıyla işbirliği yapmanın gayretinde olduk. Başbakan olduğumuzda, cumhurbaşkanı olduğumuzda muhtarları unutmadık. Sizleri ihmal etmeyecek yolumuza böyle devam edeceğiz.
MUHTAR MAAŞLARI
Muhtarların en önemli sorununun ücret olduğunu biliyoruz. Göreve geldiğimizde muhtarların eline geçen 97 liraydı. Benim kayıtlarda 97 lira yazıyor. 245 liraya yükselttik. 2014’te 456 lira olan muhtar aylığını 880 liraya çıkardık. 2002’de 97 lira bugün 880 lira. Nominal olarak 12 yıl içinde yüzde 800 oranında arttırmış olduk ki bu ücretler arasında en yüksek zam anlamına geliyor.
Muhtarlıklara belediyelerden yardım yapılması uygulamasını getirdik. Birçok muhtarlığımız belediyelerden önemli destek almaya başladı. Haklar konuşunda, yetki ve imkanlar konusunda muhtarlıkları güçlendirmeye devam edeceğiz.
Halkın oyları ile seçilmiş olmak halkın tercihine mazhar olmak bizlere olduğu gibi sizler de mesuliyet yüklüyor. Muhtarların vazifesi sadece mühür basmak değildir. Yasaların getirdiği yetki haricinde her muhtarımız Türkiye’nin istikbali için çalışmalıdır. Büyük devlet olma vizyonu yerelde başlar. Muhtarların farklı bir istikamete hükümetin cumhurbaşkanının farklı bir istikamete baktığı bir ülkede uyumu sağlayamayız. Her konuda aynı fikirde olamayız ancak ortak akılla milletimiz için hizmet üretmek öncelikli meselesidir.
Ekonominin büyümesinden. Huzurun güvenliğin artmasında demokrasinin daha da yükselmesinde sizlerin gayretine ihtiyacımız var. Türkiye’nin sorunların çözümünde her birinizin rehberlik etmesi değerli ve önemlidir. Bu ilk toplantımızı Ankara ve civar illerdeki arkadaşlarımızla gerçekleştiriyoruz. 17 ilden 406 muhtar kardeşimiz var. Türkiye’nin gündemindeki önemli bir meseleyi de sizlerle paylaşmak isterim.
ÇÖZÜM SÜRECİ HİÇ KUŞKUSUZ...
Çözüm Süreci, bir pazarlık süreci, bir al-ver süreci değildir. Çözüm Süreci, taviz vermek asla değildir. Hele hele şehitlerimizin hatırasını incitecek, gazilerimizin vicdanını yaralayacak hiçbir adıma asla fırsat tanımayız. Hiç kuşkusuz kolay bir süreçte değiliz. Bu süreci bozmak, yavaşlatmak isteyen içeride ve dışarıda çok sayıda odaklar, merkez var. Rahat durmuyorlar. Bütün dert 'güçlenen bir Türkiye'yi nasıl zayıflatırız' veya 'güçlü bir Türkiye asla olamaz' dertleri bu. Ama biz de inadına ne diyoruz, 'yeni Türkiye, güçlü Türkiye' diyoruz, bu olacak.
“NAMUSLULAR DA NAMUSSUZLAR KADAR CESUR OLMALI”
Yarın seçimler var. Özellikle güneydoğuda doğuda gelip birileri tehditler savurup oyları şu partiye vereceksiniz aksi halde yakarız yıkarız diyebilirler. Namuslu insanlar namussuzlar kadar şerefli olmadıkça cesur olmadıkça başarılı olamayız. Bu merhum İnönü’n-ün lafıdır. Bunu görmemiz lazım.
'BEN KÜRDÜM DİYENLER...'
Yolu yapan biz hastaneyi yapan biz okulları yapan biz havalimanını yapmak isteyen biz ama engelleyen “ben Kürdüm” diyenler. Bu ayrımcılığı hep beraber gidermek zorundayız. Ayrımcılıkla bir yere varmaz. Beraberliğe ihtiyacımız var. Milletimizin temsilcileri olarak kirli oyunları bozacak olan sizlersiniz.
Bir üst akıl belli siyesi partileri vazifelendiriyor. Siz dini cemaat zannediyorsunuz hizmet örgütü zannediyorsunuz, onlar halk veya hak için değil patronları için olan üst akıl için çalışıyorlar. Çarşambadan itibaren 3 Afrika ülkesini kapsayan temaslarımız oldu.
Somali’de terör kol geziyor. 211’de daha fazlaydı şimdi daha zayıfladı. Türkiye’nin orada yaptığı yatırımlar sayesinde değişim söz konusu. Orası için muhteşem sayılabilecek bir havalimanın açılışını yaptık. Bir Türk firması bunu yaptı. Havalimanından şehre gayet güzel bir yol oldu. 200 yataklı bir hastanenin açılışın yaptık.
'ŞİMDİ BEN SORUYORUM...'
Onun yanında hemşirelik yüksek okulunun açılışını yaptık. Orada bir cami yapılmış onun açılışını gerçekleştirdik. O insanların kaldıkları yerlerin halini gördük. Şimdi ben soruyorum. Siz değerli muhtarlarımın nazarında bu millet tarihi mesuliyeti ile bu tür olaylara seyirci kalır mı.
Bu ecdadın torunları olarak bizlerde seyirci kalmayacağız. 12 yıl önce Türkiye’nin bu ülkelere verdiği destek 45 milyon dolardı şimdi 4,5 milyar dolar. Fakir fukara nerede varsa elimizi uzatıyoruz. Bu kimin sesini yükseltiyor Türkiye’nin. Hangi milletin? Türk milletinin. Bu bölge tarihte ne olarak anılırdı biliyor musunuz. Habeşistan olarak anılırdı. Osmanlı cihan devleti bu bölgeye kadar uzanmış bu bölgede huzuru sağlamak için hizmet vermişti.
Osmanlı devletinin buralardan çekilmesiyle bu bölgede sömürü başladı. Ayrılıklara savaşlara çatışmalara zemin hazırlandı. Birçok ülke buralara baktığında altın elmas ve petrol görüyor. Biz dostluk ve kardeşlikle bakıyoruz.
80 dönüm yer tahsis ettiler, dünyadaki en büyük büyükelçiliklerden birini yapıyoruz. Denize sıfır sayılabilecek bir yer tahsis ettiler. Dünyanın büyük devletlerine bakıyoruz hiçbirinin böyle bir elçilik yaptığı yok. Konteyner içinden büyükelçilik yapıyorlar.
“KOBANİ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA DÜNYA AYAĞA KALKIYOR”
Somali'deki açlığı, yoksulluğu, istikrarsızlığı gidermek için, orada emniyeti sağlamak için hiç kimsenin, hiçbir ülkenini maalesef kılı bile kıpırdamıyor. Kobani söz konusu olduğunda dünya ayağa kalkıyor. Küçük bir yerleşim yeri için bütün dünya işbirliği yapıyor. Oradan ayrılıp gelenler bize geliyor, 200 bin insan.
Onları zaten burada ağırlıyoruz. Orada kimse yok, orayı bombalıyorlar. Şimdi bugün de maşallah çifte telli oynuyarlar. Ne olmuş, şu anda oradan DEAŞ çıkmış. Tamam da o bomladığınız yerleri yeniden kim onaracak? O yerle bir olan yerleri yeniden kim onaracak, işin geleceğinin hesabını kimse yapmıyor. Oradan ayrılan 200 bin insan acaba geri dönebilecek mi veya nereye yerleşecek, bunun hesabını yapan yok."
Bu milletin evladı olarak Somali'deki Türk doktorlarımızı ve hemşerilerimizi takdir ediyorum. Biz orada olmazsak şehitlerimiz, ecdadlarımız bize hesap sorar.